Bu Blogda Ara

1 Nisan 2014 Salı




Emeğin bileşiminde sermaye vardır; üretimin temelinde biriktirilmiş emek ve artı değer vardır. Eğer 'emek' bir değerse, mübadelede özdeşliğin para ya da başka bir enstürmanla sağlanmasının hiçbir hükmü yoktur. Tahrif ettikleri gibi Kapital'in sola yamanabilecek eşitlikçi alternatifi ya da Ekonomi Politik'in sosyalist kuramı olmaz; özü itibariyle bunlar burjuva bilimidir. Emeğin tahakküm altına alınma süreci üzerine pek düşünmeyen politik felsefenin sadece özgürlük ve eşitlikler üzerine kafa yorması çok da anlamlı değildir. Ya en acımasız maddi koşullardan yola çıkıp düşünceyi oluşturursunuz ya da afaki bir düşünceden hareketlenir maddi koşullar üzerine ahkam kesersiniz. Yerli temsilcilerinin aksine Deleuze, "ben metafizikçiyim" der. O, idealizmine sahip çıkarak her fırsatta teorisini doğrulamış bir düşünürdür.. Ne ki, Eleştiri, sadece sözle davranış arasındaki uyumsuzluktan rahatsız olmaz; tutarsızlıklar da eleştirmenin asli konusudur..





Sanat, Hayat, Devrim, Marksizm' başlığıyla bu hoş cümleyi yayımlayan e-skop'cu arkadaşlara Deleuze'ün ne demek istediğini sorabiliriz: Bu "Marks'ınki kadar iyi'"denilen 'para' kuramı, Marksın hangi eserinde mevcuttur? Sakın ismine aldanıp 'Kapital!' demeyin; böyle bir kuram orada da yoktur! 

http://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-sanat-hayat-devrim-marksizm/1903


'Entellektüel' Skop, Deleuze'den bir alıntı yapmış : '(..) Devlet ancak ötesiyle, tek dünya piyasasıyla ve berisindekilerle, azınlıklarla, oluşlarla, "insanlarla" ilişkili olarak düşünülebilir. Ötede hüküm süren paradır, iletişim kuran odur ve bugün bizde eksik olan, bir Marksizm eleştirisi değil, Marks'ınki kadar iyi olacak ve onu sürdürecek modern bir para kuramıdır" diyor. (1)  Oysa Marks, Grundrisse'de Proudhon'a verdiği uzun cevapta ifade etmiştir: " (..) ürünün değişim değeri ürünün yanında parayı üretir. Paranın varlığından ileri gelen karışıkların ve çelişkilerin, paranın biçimini değiştirerek ortadan kaldırılması nasıl olanaksız ise değişim değeri, ürünlerin toplumsal biçimi olarak kaldığı müddetçe, paranın kendisini ortadan kaldırmak da olanaksızdır."


İnsan hayret ediyor. Marks'ın üç ciltlik Kapitali ve Grundrisse dahil tüm sermaye hareketleri eleştirilerinde böyle bir 'para' kuramı ve iddiası yoktur. 3 Ciltlik Kapital'in amacı ve alt başlığı hüküm sürmekte olan  'siyasal iktisadın eleştirisi'dir. Kapital 2/58'de Para'nın ne olduğunu zekasının tüm bonkörlüğüyle açık seçik beyan eder: "Değerin, artı değer doğurması, sürecin yalnızca başlangıcı ve sonu olarak ifade edilmemekte, göz kamaştırıcı para-biçimi ile apaçık ortada durmaktadır". Sömürünün kaynağı olduğunu beyan ettiği artı değer, apaçık Para biçimiyle ortada dururken Marks, kendi kuramını inkar edercesine alternatif bir 'para' kuramını nasıl ve ne hikmetle icat edecektir!  Deleuze'ün herhalde kastettiği Fransız yurttaşı Proudhon'un Mutualizmi, karşılıklı yardımlaşma ya da takas ekonomisi üzerine Marks'ta olacağını tahmin ettiği bir anti kapitalist yaşam enstürmanıydı. (Bk.2) Deleuze'e sorma imkanına sahip olmasak da Sanat, Hayat, Devrim, Marksizm' başlığıyla bu hoş cümleyi yayımlayan e-skopcu arkadaşlara beğendikleri bu cümlenin ne anlama geldiğini sorabiliriz.


Marks, Sayfa 170 Grundrisse'de "Açıkça para sistemi, gerçekte eşitlik ve özgürlük sistemidir. Sistemin gelişmesine engelleyici olarak çıkan şey onlarda içkin bozukluklardır" der.. Deleuze'ün, EPEK'teki Biottigelli'nin olduğu kadar Grundrisse'de Sovyet Devlet Enstitüsü'nün yazdığı resmî önsözleri okuduğu kesin. Bu abuk iddiaların biliyoruz ki, kaynağı onlar. Ancak, bu iddianın peşinde gidenlerin kitabın tamamını ve ekonomi politik kurama ait Marks'ın diğer eserlerini okumadıkları ortada..



Kapitalizm, komünizm, Sovyet yahut Nasyonal Sosyalizm ya da Faşizmin izlediği politikalar mutlaka farklıdır; ne ki, hayata geçirdikleri ekonomik uygulamaların detaylarına baktığımızda eşyanın üretim biçiminde, paranın emeği satın alma şeklinde, çalışmanın mecburiyetinde ve ülkelerin sanayileşme amaçlarında; kısaca artı değeri yaratan emeğin sömürüsünde bir farklılık göremeyiz. Bugün için eşya üreten her rejim artı değerle birikim ve büyüme sağlar. 'Ekonomi biliminde hiçbir duyulmamış buluş yoktur' diyen Marks, artı değeri ısrarla bir matematik metaforuyla açıklar; 'para, sermayenin büyüme difransiyeli!'


Alman İdeoloji'sinde Marks şöyle söyler : (..) 'üretimin düzenlenmesiyle yani insanın kendi ürününe karşı yabancı tutumunun kalkmasıyla arz ve talep ilişkisinin gücü hiçe iner ve insanlar, değişimi, üretimi ve karşılıklı ilişki tarzlarını yeniden denetim altına alırlar.' (s 61) Marks'ta, Engels'in de gayet güzel dile getirdiği gibi 'düzenlenme' ediminde; işin amelinde proletarya diktatörlüğünün zoruyla üretimin merkezileşmesi vardır. Gotha'da ifade ettiği  'genç yaşta üretken emeğin eğitimle birlemesi' ya da nasıl olacağını bilemediği 'sınıf farklarının ortadan kaldırılmasıyla, bu farklardan doğan her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizliğin kendiliğinde ortadan kalkması' (s33) vardır. Ama Para'nın ortadan kalkması yönünde çekingen de olsa bir teşebbüs, üstü kapalı da olsa farklı bir mübadele etiğine doğru seğirten işveli bir formülasyon yoktur. Eşyanın tabiatı itibariyle üretim biçimini aşan böyle bir uygunsuz teklifi onun ağzından işitmek imkansızdır. Deleuze'u Guattari'yle birlikte yanılgıya sürükleyen şey Marks'ın Ekonomi Politiğin Eleştirsine Katkı'da yer alan 'Paranın Ölçü Birimi Üzerine Teoriler adıyla açtığı başlıktır. Aslında sorun biraz da 'teoriler' kelimesinin yanlış seçilmiş olmasına bağlıdır. Birinci Kısım'da geçen Sermaye'nin bölümlerinin incelendiği bu kısım sadece kendinden önceki iktisatçıların para üstüne yaptığı analizleri kapsar. Bu hatalı başlıktan 1957'de önsözü yazan Emile Botigelli garip bir çıkarsınım yaparak işgüzarca 'Marks'ın para teorisinin en ayrıntılı açıklamasını bulmaktayız" diye yazar. Ne var ki Marks'ın yaptığı sadece paranın ve buna bağlı sermayenin -ne olacağına değil- ne olduğuna dair kapsamlı bir analizdir. EPEK'e 1859'da yazdığı girişte Engels'in vurguladığı gibi "Ekonomi politik, çağdaş burjuva toplumunun teorik tahlilidir ve bu bakımdan (tüm para kuramları ecg) gelişmiş burjuva kurallarını varsayar". Marks, Kapital'in 3. cildinde de 'Bir Bütün Olarak Kapitalist Üretim Süreci' başlığında, geçmişin tahlili yapar, olmuş olanın analizlerini sürdürür. Bottigelli'nin 1957'de yaptığı bu amacını aşan aymazlığın evvelki kaynağı 937'de Grundrisse'ye önsöz yazan Markizm-Leninizm Enstitüsü'dür. Burası devlet güdümündeki propaganda işlevi olan bir Rus kurumudur. Marks'ın özgün yapıtının el yazmaları, Engels'in düzeltmesiyle Neue Zeit'in 18 Aralık 1857 ve 29 Kasım nüshalarında yayımlanır. 1858'de ikinci defa redakte edilip tekrar yayımlanan makaleyle de, yine yazının orijinali uyumsuzdur. Bu saklanabilecek bir durum değildir; bunu tespit eden SSCB'li uzmanlar, Grundrisse 1/17. sayfasına şerh olarak düşerler) Marksizm, bulunduğu döneme ait hakları gasbetilen emekçiler için sömürünün kaynağına ışık tutan bir politikleşme aracıdır; geleceğe ait şaşmaz bir tasavvur, apokaliptik bir çağrı değildir. Günün rasyonelitesi içinse sanayileşme ve ilerlemedir; eşitsizliğin ortadan kaldırılmasının imkansızlığını bilerek üretimde farklılık ve özgürleşme değil, bölüşümde, paylaşımda farklılıktır bk. s28/35/50 Gotha'da sonradan 'bunlar eski martavallardır' dese de paranın olamayacağı tahayyülü, ancak yıllarca önce Belçika'da kaleme aldığı elyazmalarında (Saint Simon'un Glob'undan biraz kopya çekmiştir) görülür; orada hülyasını kurduğu yeni toplumu tanımlar. Alman İdeolojisi kitabında 'bugün bu işi, yarın başka işi yapmak, canımın istediğince, hiçbir zaman avcı, balıkçı ya da eleştirmen olmak durumunda kalmadan sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağı yaratır' cümlesini kullanır. Ne var ki cennetvari metaforlar, gençliğinde yazıp daha sonra "farelerin kemirici eleştirsine terk ettiği" (deyim kendisinin) bu kitapla sınırlıdır. Bilir ki Marks 'fikirler, belirli tarihsel durumu aşamazlar. Onlar sadece bu duruma uygun düşen fikirleri aşabilirler. Gerçekte fikirler hiçbir şey gerçekleştiremezler'. Taşıdığı bilimsel yöntem dolayısıyla Marksizmin toplumun hareket yasalarına ulaşmada ayrıcalığı olduğunu söylerler. Ancak Marks'ın (siyasi tahlillerini değil) ekonomik teorilerini okudukları meçhul olan Sovyet yöneticiler bunları rasyonel bir tarzda örgütlemek yerine kendilerinin kolhoz, solhoz vd. icat ettikleri yerel örgütlenme tarzlarıyla yetinmişlerdir. Marks'ın karmaşık tahlillerinden bir kabul yaratma zahmetine girme gibi bunları yeni formlarda pratikte uygulama telaşında zaten hiç olamamışlardır. Deleuze'ün aradığı bu tür uçuk fikirler 18. yüzyılda İngiliz ve Fransız işçi hareketleriyla serpilmiş, pratikte 1871'de ortaya çıkmıştır. Fransa'da Pierre-Joseph Proudhon gibi bazı düşünürlerle bağlantılı olarak mülkiyet karşıtı tezlere eklenerek anarşistlerse sahiplenilmişlerdir. Marks'ta karşılıklı yardımlaşmayı, doğadaki sembiyoz ya da cemaatlerdeki mutualist ilişkilerin net ve çok da doğru konumlandığını söyleyemeyiz. 1843'te Paris'e göç ettiğinde Hegelci felsefeyi siyaset aracı olarak kullanarak pratiğe geçirmek, işçi emeği retorinin zenginleştirmesi ve özel mülkiyetin yerini sosyalizme bırakması fikri Fransızlardan ilhamla gelişir. Önce Hegel'in asistanı Gans'ın üzerindeki etkisi, Feuerbach katkısı ve sonra Paris'te Proudhon vd. tartışmaları anlamlıdır. Dersini çalışan bir öğrenci gibi defterlerinde bolca Buret'den alıntı yapar. 1844 Elyazmalarında gördüğümüz üzere Marks'ın ekonomiye girişinde önemli bir hocadır Eugéne Buret. "Fransız ve İngiliz sosyalistlerinden başka Alman sosyalistlerinden de yararlandım" der. Adam Smith'in 'sermaye biriktirilmiş emektir'i aynen kopyalar. Öncelikle felsefecidir ve ekonomiye Engels'in etkisiyle girmiştir. 'Olduğu ve Olması Gerektiği Gibi'nin yazarı Weitling, Marks 'dogmatik soyutlama' dediği sosyalizme mesafeli dururken ilk proletaryanın kuruluşundan bahseden yazardır. (1) Bu dönemle birlikte yeşeren kanaatlerinde bir ucu Darwinci rekabete dayanan emek/sermaye mücadelesinde sanki güçlünün kazanacağı, zayıfın eleneceği, diğer ucu Saint Simon'a çıkan mekanize bir toplum bir öngörüsü hakimdir. Bir adaya düşen Robinsonu eleştirisinde "Uydurmacılığa düşmeksizin bir başlangıç durumuna göndermede bulunmak olanaklı değildir. Öyleyse ne önsel olarak tanımlanmış bir insan özü sözkonusu olabilir. Ne de yeniden bulunması gerekecek bir ülke" der. Gerçekçidir. "İşbölümü sayesinde, faaliyet ile maddi faaliyetin, keyif çatma ile çalışmanın, üretim ile tüketimin farklı farklı bireylerin payına düşme olasılığı, hatta olgusu ortaya çıkar. Bunların birbirleriyle düşmemelerinin tek yolu bizzat işbölümünün kendisinin ortadan kaldırılmasıdır" demesine karşın bilir ki, muhayyel fikre rağmen gelecekte insanlar kendi geçim araçlarını üretirken, dolaylı olarak maddi yaşamlarının yeni biçimlerini de üreteceklerdir. Buna bağlı kolektif yaşam anlamında komünizm, onun yakın gelecek düşüdür ama insanlığın nihai ereği değildir. (1844/67) "İnsan, öteki canlıların yanında, tümel olarak üretim etkinliğinde bulunma ayrıcalığına, kavram oluşturabilme kapasitesine sahip, ürettiği üzerine düşünebilen tek varlıktır" Kapital 1/348-49 sayfalara bakma imkanımız olursa 1844'te bu söylediklerinin 20 yıl sonra devamını nasıl getirdiği görülebiliriz.


"Metaın doğrudan doğruya para olduğunu, ya da metaın içerdiği bireyin özel emeğinin doğrudan doğruya toplumsal emek olduğunu iddia eden dogmanın doğru olabilmesi için, elbette ki, bir bankanın buna inanması ve işlemlerini buna uydurması yetmez. Tam tersine, bu gibi durumlarda, pratik olarak eleştiren, iflastır. Gray’ın yapıtında gizli kalan ve bizzat kendisinin göremediği şey, emek-paranın kulağa iktisat terimi gibi gelen içi kof bir sözcük olduğu ve bunun da, paradan kurtulmak ve şöyle bir iyi niyetli arzuyu ifade ettiğidir: paradan kurtulmak, ve parayla birlikte değişim-değerinden kurtulmak, ve değişim-değeri ile birlikte metadan kurtulmak, Gray’dan önce yazmış olsunlar, Gray’dan sonra yazmış olsunlar, bazı İngiliz sosyalistleri, bunu lafı dolandırmadan ilan etmişlerdir. Ama, parayı kötülemenin ve metaı da göklere çıkarmanın sosyalizmin özünü teşkil ettiğini, büyük bir ciddiyetle iddia etmek ve böylelikle sosyalizmi, meta ile para arasındaki zorunlu ilişki gibi ilkel bir bilgiden yoksun kalmaya mahkum etmek, Bay Proudhon’a ve onun okuluna düşecekti". (K. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 112) 1858

"Metalarda bulunan emeğin bu ikili niteliğine ilkönce işaret eden ve eleştirici bir yaklaşımla inceleyen ben oldum" diyen Marks (K1/56) emeğin iki yönlü niteliğini; kullanım ve değişim değerleri arasındaki farka dikkat çeker. Diyalektik materyalizmin karşısındaki düşünürler ticari sistemi ehlileştirmek adına doğal bağlar kurmaya çalışırken, o, tarihten neş'e içinde ayrılabilme imkanından bahseder. Bir sonraki kuşakta Kropotkin'in içinde hayat bulduğumuz ekonomiye indirgeyerek anlamaya gayret gösterdiği doğa gözlemleri, sonuçları itibariyle Darwinden daha isabetlidir. Mutualizmde Proudhon'un kooparatifler, takas bankası, federasyon, karşılıklılık sistemi, özgür ortaklık, gönüllülüğe dayanan sözleşme tekliflerinin yanısıra kategorilerinde emeğin, adı para olmayan çeşitli evraklarla takası, kredi ve para reformu gibi konular bulunur. Mülkiyet olanaksızdır, çünkü despotluğun anasıdır diyen 1840 tarihinde basılan Proudhon'un kitabı herkesi etkilemiştir. 1846'daysa Marks, kendisine Sefaletin Felsefesi adlı yeni kitabını eleştirmesi için gönderen Proudhon'a Felsefenin Sefaleti yazılarıyla uzun bir cevap verir. Özellikle 'para' konusunda alternatif bir söylem icat etme mecburiyetleri olduğunu sananlara bu kitabın ikinci bölümünda (s85) şöyle söyler : "Para, birşey değildir; sadece toplumsal bir ilişkidir. Para ilişkisi, neden işbölümü vb. türünden herhangi bir başka ekonomik ilişki gibi bir üretim ilişkisidir? Eğer M. Proudhon bu ilişkiyi doğru dürüst hesaba katmış olsaydı, parayı bir istisna, bilinmeyen ya da yeniden kurulmayı gerektiren bir diziden kopmuş bir öge olarak görmeyecekti. Bu ilişkinin, bireysel değişimin tekabül ettiğinden ne fazla ne eksik, belirli bir üretim biçimine tekabül ettiğini fark edecekti. Fakat o ne yapıyor? O, parayı bir bütün olarak gerçek üretim biçiminden koparmakla işe başlıyor ve ondan sonra da hayal ürünü bir dizinin ilk öğesi yapıyor". Bunları demesine karşın fabrika düzeninin çıkmazlarını görerek nasıl tanzim edilebileceği iddiası taşımadan "bu üretim biçiminin yerine yenisinin konulması gerekir" arzusunu da belirtmekten geri durmamıştır. (1/499) Çünkü ona göre, "Üretken emekçi olmak, bir şans değil, bir talihsizliktir". Bu gerçeği paranteze alan Mutualistlere göre hükümet müdahalesinin olmadığı bir serbest piyasa ideali olabilir. Emek değer teorisinin hakkını vererek kâr, kira ve faizi kaldırarabiliriz diye düşünürler. Ücretlendirme yolları konusundaki kanaatleriyle Proudhon'un 'karşılıkçı bankacılık' önerisi, Josiah Warren'in görüşlerine denk düşerek Amerika'da önemli bir taraftar kitlesine sirayet etti. Zaten 1. Enternasyonel oraya kaçırılarak canhavliyle taşınmamış mıydı? Amaç, meta fiyatlarının üzerindeki kabartılmış emek maliyetlerinin gene üreticileri tarafından artı değere el konularak aşağıya çekilmesidir. Şirketler için işçilerin rekabeti yerine, firmaların ücretleri arttırarak işçiler için rekabet ettikleri bir düzen sağlanabilirdi. Hevestir, itikattir, rüyadır ama bu sadece Proudhon'un ürünü, afaki bir düşünce sıçraması, eşitsizliğe karşı bir özgün bir feveran değildir. Özgürlüğün ve mülkiyetin korunmasını özel sözleşmelerle sağlama taraftarı olan başta damadı Tembellik Hakkı yazarı Paul Lafargue'nin de içlerinde olduğu Fransız devrimcilerinin kanaatleridir ve asıl ilhamlarını merkezinde olmasalar da kıyısından hayata geçirdikleri Paris Komününden alırlar.


Deleuze, "Devlet ancak ötesiyle, tek dünya piyasasıyla ve berisindekilerle, azınlıklarla, oluşlarla, insanlarla ilişkili olarak düşünülebilir. Ötede hüküm süren paradır, iletişim kuran odur ve bugün bizde eksik olan, bir Marksizm eleştirisi değil, Marks'ınki kadar iyi olacak ve onu sürdürecek modern bir para kuramıdır" diyor. Oysa, Marks'ın bir para kuramı yoktur. Deleuze'ün cümlesini stayişle paylaşanlara ancak şunu söyleyebiliriz: Üretime dair bir teori ancak ekonominin belirleyici olduğu insan mitini kesin olarak yerin dibine gömdüğünde para, herkesi rahatsız eden bu rezil görünümünden kurtulabilecektir.  

Deleuze'ün cümlesini okuduktan sonra, onun sorusunun afaki cevaplarının Marks'ta olmadığını söyleyebiliriz. Althusser'in ferasetle ifade ettiği gibi, "Marks, paranın doğasının toplumsal bir ilişki olarak bilinmesinin paranın görünümünü, varlık biçimini ortadan kaldırabileceğine asla inanmadı. Çünkü, bu görünüm, mevcut üretim tarzı kadar zorunlu olan onun varlığının ta kendisiydi". Burada Diyalektik materyalist düşünceyle arasında mesafeyi koruyarak Kapital'in önsözündeki cümleyi bir kere daha hatırlamamızda yarar var. Fransızca baskıya önsözde beklentisi şudur: "Böylece bu kitap, işçi sınıfına daha kolay ulaşacaktır. Bu benim için her şeyden daha önemlidir". Marks'ın beklentisi Kapital'in sıradan işçi tarafından okunmasıdır. Baktığımızda görüyoruz ki, Kapital'i imkanları sınırlı işçiler değil, Deleuze gibi aydınlar bile okumamışlar. Buna çok da hayret etmemek gerekir. Eleştirmen Semih Gümüş de Radikal Kitap'ta geçen haftaki yazısında açık yüreklilikle "Kapital’in birinci cildini birkaç yılda bitirmiş, ikinci cildini yarılamış, sonrasını bırakmıştım" diye yazıyordu. Ancak Kapital'i okuduğu şüpheli olsa bile Deleuze'ün Ruslara bağlı bir devlet kurumu olan Marks, Engels, Lenin Enstitüsü'nün yazdığı önsözü okuduğu kesin; çünkü aymazlıkla yalnızca onlar ne olduğunu belirtmeseler de Grundrisse'nin önsözünde öyle bir Para kuramı olduğunu onlar iddia ederler. Ama Deleuze, başkalarının yazdığı böylesine ucube bir iddianın olduğu önsözle yetinmeyip bizzat Marks'ı okusa; eğer Grundrisse'nin ilk cildinin 77. sayfasına gelebilseydi görecekti ki, Karl Marks şöyle yazmıştır: "(..) değişim değeri, ürünlerin toplumsal biçimi olarak kaldığı sürece, paranın kendisini ortadan kaldırmak imkansızdır". Durum bundan ibaret.. Zaten ucube önsöz yazarlarının sayfa 14'te "Sermayenin en tamamlanmış biçimi komünizm" gibi tanımları SSCB'nin neden yıkıldığına delil teşkil edecek yetkinlikte.. Geçiyoruz.. Alman İdeolojisiyle başladık onu tamamlayalım: Rusya'da ihtilali yapan Lenin ve Bolşevikler bu cennetvari sosyalizm düşünden haberdar değillerdir. 1846'da tamamlanan sayfalar yayımcı bulamaz. 'Farelerin kemirici eleştirisine terkettik kitabı' diye yazar Engels'e. 1930'larda David Riazanov, Engels'ten Eduard Bernstein'a kalan evrakı metrukede defter halinde bu yazıları bulur. 20'li yaşların seçimiydi ve 1845/46 yıllarının umudu ve Saint Simon'un etkileri, Almanya'daki Genç Hegelcilerin haleti-ruhiyesiyle kaleme alınmıştı; teorisini yazdığı değil ama belki Para'nın olamayabileceği hayalinin kurduğu tek kitap buydu. Ama 'para' hakkındaki tüm ütopik hayallere verdiği derlitoplu cevap Grundrisse'in ilk yüz sayfasında kapitalist üretim biçimini, tüm ilişkileri, para ilişkisine dönüştürme becerisi olarak açıklar. Kısaca üretim biçimini değiştirmeden paranın bir kuramla diskalifiye olabilmesi ihtimali yoktur. "Bütün siyasal devrimler, miyadı dolmuş eski makineyi kıracakları yerde, heyulayı yetkinleştirmekten başka bir şey yapmadılar. Ardarda iktidar uğruna savaşan partiler bu muazzam devlet yapısını ele geçirmeyi, kazananın en birinci ganimeti saydılar." demesine rağmen Marks'ın zannedildiği gibi üretim biçiminin değişikliği konusunda da ne yazık ki bariz bir kuramı yoktur. Marks'ın Gotha'da dile getirdiği sosyalist/komünist 'devlet kapitalizmin tüm enstürman ve kurumlarını muhafaza ederek merkezi yönetim (proletarya diktatörlüğü) ile üretim anarşisinin önüne geçmeyi hedefleyecek kadar ancak bir çözüm üretebilmiştir. Hepsi bu! Zaten, Gotha'da sanki Deleuze'ün kıracağı potu önceden kestirmişcesine 'Sosyalist toplumu eşitlik alemi olarak düşünmek, eski özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganına dayanan tek yanlı bir Fransız anlayışıdır diyordu. 25 Temmuz 1867'de Marks, Kapital'in Almanca ilk baskısının önsözünde, "Yalnızca yaşayanlardan değil, ölülerden de acı çekiyoruz" diye yazmıştı. Ne denir!


Deleuze, Müzakereler, sayfa 172
(1) http://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-sanat-hayat-devrim-marksizm/1903
(2) http://dwardmac.pitzer.edu/anarchist_archives/proudhon/dana.html
1844 Elyazmaları s 54 ve 85
İlk baskılarla karşılaştırmalar
Felsefenin Sefaleti s 47 3. Baskı 1979
Alman İdeolojisi  6. Baskı 2008
Gotha ve Erfurt Programının eleştirisi 5. Baskı 2010
Kapital Cilt 1 1978, 2. Baskı
Kapital Cilt 2 8. Baskı 2011
Grundrisse 1/77



Not/ Kropotkin, 1896'da Paris'te verdiği bir konferansta para yerine teklif edilecek emeğin mübadele araçları için şunları söyler: 'Emekçi, ücret sistemine tabi kaldıkça, iş gücünü satmak zorunda olduğu kişinin kölesi olarak kalır. Bu alıcı ister özel şahıs olsun, ister devlet sonuç değişmez'.  Günümüzde devlet karşısında bireye daha fazla 'özgürlük' arayanlar, kapağı çok da okumadıkları belli olan Marksist teoride arıyorlar. Buna sadece yetersiz okumaların yarattığı muğlak perspektif kırılması diye bakamayız. Aynı saygılı üslup daha fazla insan, daha az devlet diyen anarşist, liberterlerde de vardır. Hepsinin 'emek' tanımı benzer olduğundan sonunda ulaşacakları değerlerin de yakın olması kaçınılmazdır. Kapitalizm, kendini bu tür radikal yamalarla tarih boyunca onarmıştır. Devam edelim: Marks'ın emeğin değerinin paradan farklı mübadele araçlarıyla ödenmesi fikrinin müellifi olarak Proudhon'un tezlerini bir nebze olumladığı iki yazısı vardır. Bunlar Proudhon için kaleme aldığı ilk yazı (1844'te Kutsal Aile Sayfa 43-85sayfalar arası uzun bir bölüm) ve Proudhon'un ölümü nedeniyle Ocak 865'te Sozial Demokrat gazetesinde çıkan son yazılardır. Proudhon hakkında yazdıklarına bakıp onu küçümsediğini zannetmemek gerekir. 5 Mayıs 1846'da gönderdiği mektupta birlikte çalışmayı teklif etmiştir. Proudhon'un verdiği cevap ve marksist teorinin geleceğiyle ilgili öngörüsü müthiştir. Marks'la Engels'in yanında adı tarihe geçecek 3. kişi olmayı yeğlemediğini belirtir. Bakunin'le olduğu gibi aralarında 'özgürlük' tanımında köklü aykırılıklar vardır. Ütopik kuramlara Marks'ın yaklaşımını 'para' hakkında masalsı formülasyon beklentileri olanlar okusalar, pasajlarda taleplerini belirten özne, kendi çaresizliğini, evrensel mağduriyet olarak şenlendirmekten belki de imtina edecekti. Ranciere, Badiou, Baudrillard, Negri ve hatta Zizek kadar Deleuze'ün Marks'a zaman ayırdığını zannetmiyorum.

Not 2 / Şurası bir gerçektir ki, Marksistler, Marks'tan eleştirisinin özünü değil  biçimini almışlardır. Kapitalizmin yaşadığı büyük değişimlere karşı ne emeğin ne de sermayenin yapısal değişimlerine uygun katkılarda bulunulmamıştır. Oysa Marks hiçbir döneminde sabit bir düşünce kompratmanında yol almamıştır. Örneğin Kapital'in ilk cildindeki emek sürecinin analizi, ikinci ciltte üretim şemasına, üçüncü ciltteyse azalan kar oranlarıyla (Kapitalist Üretimde Kredinin Rolü'yle 3/27) hisse senetleriyle özel mülkiyetin genel mülkiyete dönüşmesi gibi birbirine tezat analizleri geliştir. Şayet yaşasaydı farklı toplum tasarımlarına yelken açacağı muhakktı. Bunun izlerini Engels'e ilettiği vasiyetinde ve başta kızılderililer olmak üzere farklı evrimlere gebe toplulukları not aldığı etnoloji defterlerinde görürüz.

Ayrıca etnoloji defterlerinin Türkçe yayını için bk: http://kitap.radikal.com.tr/Makale/marxin-dusunce-dunyasina-bir-seyahat-395806


http://www.kavramveduyum.com/2012/11/anti-odipus-kitab-uzerine-bir-gorusme.html

http://www.kavramveduyum.com/2012/11/kapitalizm-ve-arzu-deleuze-ve-guattari.html









***





.