Bugün 11 Eylül, yarın 12..
Amerikayı dost bilenler ya da Kenan Evren'den nefret edenler..
Kimseyle mutabık değiliz: Hayvanseverlerle, Greenpeacelerle..
Komünist, anarşist, dinci, dinsiz, aşırı ya da ılımlı, patron ya da işçi, kapitalist ya da kapitalsiz çulsuzlarla; doğal hayatı korumacılarla ya da yeldeğirmenlerine karşı termik santralleri savunucularla..
Evde kedi, akvaryumda balık besleyenler, uygarlık deyip ilerleyenler veya her şeyi muhafaza edenlerle..
Hayırsever, barışsever, doğaseverlerle.. Şairler, feministler, münevverler, melankolikler ya da alkoliklerle..
İsyankarlar, mülayimler, felsefeciler, düşünürler, düşüncesizlerle; vejetaryen ya da etoburlarla..
İyiliğimizi veya kötülüğümüzü isteyip kuyumuzu kazanlar ya da resmimizi duvara asanlarla..
Ermeniler, Amerikalılar, Ruslar, Doğulular Batılılar.. Göründüğü gibi olanlar, olduğu gibi görünenlerle.. Yandaşlar, candaşlar, yoldaşlar dostlar ya da düşmanlarla.. Kısaca kimseyle mutabık değiliz..
Kendileri olarak kalanlara değil sözümüz. Kendilerine rağmen kendi dışına taşan egonun bir besleyeni olan kapitalizmin perçeminden tutmayanlara.. Üretimin gücü emek deyip onu mutlak ve cerbezeli kılan siyasal arzudan.. İnsan denilen mahluğun ilerleme paranoyasından.. İlerleyerek cenneti ele geçirme, fizik/metafizik demeden tüm dünyaları inhisarına alma kapasitesinden.. Yeni alanları istila etme güdüsünden..
Temel içgüdümüz 'karşılıklı yardımlaşma'yı hatırlayalım..
Üstümüze gelen vicdani yüceltmeler ya da yüzümüze karşı kükremeler.. Aşkın kırbaçlarla, şaşkın bir eğitimle nesilden nesile deforme edilerek aktarılan radikal motivasyonlara karşı gayri şahsi kabul etmeme hakkını kullanmayanlara seslenelim..
Buraya kadar deyip pazar/piyasanın enstürmanlarını toprağa gömerek elleri, pençeleriyle toprağı kazarak bireyin özerk alanlarını yeniden tanımlayanlar.. Canlı yaşamın doğasından gelen yepyeni bir formatı özbilinç katına yükseltenler.. Yeryüzüyle, doğal yaşamla hiyerarşi oluşturmadan teorilere, ideolojilere, kahramanlara ihtiyaç duymadan, duyulmadan.. Yalnız insanlarla değil çakalı sansarı yılanı ya da aslanıyla, bitkisi yaprağı ağacı börtüböceği tosbağsıyla barışık..
İdeolojilerin savuruculuğunda masum kalmak, rakipleşmememek mümkün mü?
Düşmanlaşarak ayrışmadan yeni bir dünyanın kurulabilmesinin imkanlarını tartışabilecek miyiz? Yakın zaman filozoflarının kitaplarını yakma cesaretimiz var mı? Ahir zaman filozoflarını defedebilecek miyiz?
İnsanın eşya rejiminde ekonomik olarak özgürleşmesi, daha fazla köleleşmesi demektir..
Öznelerle nesneler arasındaki sınır muğlaktır. Oysa ki, kimsenin kimseye vereceği bir ders olmadığını, doğanın bir sentez değil insan ruhuna sadece bir tecrübe sunduğunu anladığımız zaman çok geç olacak..
***
Komünist, anarşist, dinci, dinsiz, aşırı ya da ılımlı, patron ya da işçi, kapitalist ya da kapitalsiz çulsuzlarla; doğal hayatı korumacılarla ya da yeldeğirmenlerine karşı termik santralleri savunucularla..
Evde kedi, akvaryumda balık besleyenler, uygarlık deyip ilerleyenler veya her şeyi muhafaza edenlerle..
Hayırsever, barışsever, doğaseverlerle.. Şairler, feministler, münevverler, melankolikler ya da alkoliklerle..
İsyankarlar, mülayimler, felsefeciler, düşünürler, düşüncesizlerle; vejetaryen ya da etoburlarla..
İyiliğimizi veya kötülüğümüzü isteyip kuyumuzu kazanlar ya da resmimizi duvara asanlarla..
Ermeniler, Amerikalılar, Ruslar, Doğulular Batılılar.. Göründüğü gibi olanlar, olduğu gibi görünenlerle.. Yandaşlar, candaşlar, yoldaşlar dostlar ya da düşmanlarla.. Kısaca kimseyle mutabık değiliz..
Kendileri olarak kalanlara değil sözümüz. Kendilerine rağmen kendi dışına taşan egonun bir besleyeni olan kapitalizmin perçeminden tutmayanlara.. Üretimin gücü emek deyip onu mutlak ve cerbezeli kılan siyasal arzudan.. İnsan denilen mahluğun ilerleme paranoyasından.. İlerleyerek cenneti ele geçirme, fizik/metafizik demeden tüm dünyaları inhisarına alma kapasitesinden.. Yeni alanları istila etme güdüsünden..
Temel içgüdümüz 'karşılıklı yardımlaşma'yı hatırlayalım..
Üstümüze gelen vicdani yüceltmeler ya da yüzümüze karşı kükremeler.. Aşkın kırbaçlarla, şaşkın bir eğitimle nesilden nesile deforme edilerek aktarılan radikal motivasyonlara karşı gayri şahsi kabul etmeme hakkını kullanmayanlara seslenelim..
Buraya kadar deyip pazar/piyasanın enstürmanlarını toprağa gömerek elleri, pençeleriyle toprağı kazarak bireyin özerk alanlarını yeniden tanımlayanlar.. Canlı yaşamın doğasından gelen yepyeni bir formatı özbilinç katına yükseltenler.. Yeryüzüyle, doğal yaşamla hiyerarşi oluşturmadan teorilere, ideolojilere, kahramanlara ihtiyaç duymadan, duyulmadan.. Yalnız insanlarla değil çakalı sansarı yılanı ya da aslanıyla, bitkisi yaprağı ağacı börtüböceği tosbağsıyla barışık..
İdeolojilerin savuruculuğunda masum kalmak, rakipleşmememek mümkün mü?
Düşmanlaşarak ayrışmadan yeni bir dünyanın kurulabilmesinin imkanlarını tartışabilecek miyiz? Yakın zaman filozoflarının kitaplarını yakma cesaretimiz var mı? Ahir zaman filozoflarını defedebilecek miyiz?
İnsanın eşya rejiminde ekonomik olarak özgürleşmesi, daha fazla köleleşmesi demektir..
Öznelerle nesneler arasındaki sınır muğlaktır. Oysa ki, kimsenin kimseye vereceği bir ders olmadığını, doğanın bir sentez değil insan ruhuna sadece bir tecrübe sunduğunu anladığımız zaman çok geç olacak..
***
O, yazısına 'Bu Eserlere Bakmadan Geçmeyin' diye başlık atmış. Ben ülkemizdeki Suriyelilerin gözlerine bakamadığım gibi; sermayenin bu kirli oyununa da bakmaktan utanıyorum!..
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/87/Onur-Basturk/64139/Sanat-fuarindan-carpici-notlar
http://dunyalidergi.com/index.php/artinternationali-cocuklarla-gezme-kilavuzu/
Istanbul'da iki büyük çağdaş sanat fuarı kapılarını izleyicilere artarda açıyor. Kültür endüstrisinin hizmetindeki tüm elemanlar, koleksiyonerlerde hayranlık uyandıran pırıltılı aksesuarlar, biblolar ya da incik, boncuk türevi ipe sapa gelmez materyallerle yaptıkları kapitalizm eleştirisine inanmamızı bekliyorlar. Bu hayasız gösteride tedavüle sunulan en radikal kelimeler bile kalpazanca.. Fuar sanatçıları, reklam spotlarının satışı kışkırtan cümlelerinin içeriksizliğiyle trübünlere oynuyorlar; sahte eleştirilerine meta rejiminin efendilerine büyük bir ciddiyetle yönlendiriyorlar.. Çağdaş Sanatın yüzde doksandokuzu safradan ibaret olsa da buna rağmen yüzde bir çok değerli.. Bienaller, fuarlarla sanata yatırım yapan ulusal burjuvazi, çağdaş toplumun değerlerini temsil ettiği için 'modern' değildir. Kasaba ekonomisine karşı, küresel şehrin ideolojisi olan moderniteyi finanse ettiği için moderndir.
***
Walter Benjamin’den 13 Tezde Eleştiri Tekniği: Tribünlere değil, malın iyisini anlayan uyanık uzmanlara hitap et! (7. tez) Sorun dönüyor dolaşıyor, işbölümünün esiri olan öznenin ürününün kaderinde düğümleniyor; kullanım değeriyle, değişim değeri arasındaki uçurumun bir kenarında seçeneksiz durmuyor. Kapitalist üretim rejiminde meta ve dolayısıyla matah olması gereken eserin pazara düşen akibetini ifşa ediyor..
I. Eleştirmen, edebiyat mücadelesinde strateji uzmanıdır.
II. Taraf tutamayan, susmalıdır.
III. Eleştirmen ile önceki sanat dönemlerinin yorumcuları arasında hiçbir ilinti yoktur.

IV. Eleştiri varyete ve sirk sanatçılarının diliyle konuşmalıdır. Çünkü son akşam yemeği mekanının kavramları sloganlardır. Ve mücadelenin çığlıkları sadece sloganlarda yükselir.
V. Uğruna mücadele verilen nesne yeterince değerliyse, “nesnellik” taraf olma ruhuna daima kurban edilmelidir.
VI. Eleştiri törel bir konudur. Eğer Goethe Hölderlin’le Kleist’ın, Beethoven’le Jean Paul’ün değerini anlamadıysa, bundan zararlı çıkan, kendisinin sanat anlayışı değil, töresidir.
VII. Eleştirmen için meslektaşlarıdır üst merci, izlerçevre değil. Hele gelecek kuşaklar, hiç değil.
VIII. Gelecek kuşaklar unutur ya da över. Sadece eleştirmendir, yazarın yüzüne karşı yargıyı veren.
IX. Polemik, bir kitabı birkaç cümlesinin kullanrak mahvetmek demektir. İnsan kitabı ne kadar az incelemişse o kadar iyidir. Sadece, mahvetmeyi bilen eleştirebilir.
X. Gerçek polemik, bir kitabı, yamyamın bir süt bebesini beslerken gösterdiği sevgiyle eline alır.
XI. Sanat coşkusu eleştirmene yabancıdır. Elindeki sanat eseri, zihinlerin kavgasında çekilmiş, yalın kılıçtır.
XII. Eleştirmenin sanatı in nuce: fikirlere ihanet etmeden sloganlar ortaya atmak. Yetersiz bir eleştirinin sloganları fikri modaya satar.
XIII. İzlerçevre sürekli haksız çıkmalı, gene de eleştirmenin kendisini temsil ettiği duygusunu korumalıdır.
Tek Yön, YKY Yayınları, 4. Baskı, S.37-38
Benjamin'in On Üç Tezde Eleştiri Tekniği savları bazılarına hoş gelebilir; ancak işlev olarak baştan sona tutarsızdır. Kös kös dinleyen entelektüellere karşı, sanatçıların en büyük hatası sanatta eleştirmen adlı bir 'otorite' vardır zannıdır. Eğer, sanatta bir doğru ve sağlaması yapılacak bir hakikat olsaydı, zaten 'sanat' yaratıcılığa değil, araştırmayla bulunacak bilgiye muhtaç olurdu. Oysa bilim adamlarının kartezyen gerçeğiyle, sanatın sonsuz hayalleri arasında sadece akıl ve çalışmayla giderilemeyecek büyük uçurumlar vardır.. Eleştirmen, ancak sistemi ve amacı eleştiriyorsa haklılık payı taşıyabilir; eserin, her insan gibi biricik ve eşsiz olduğu için 'doğru/yanlış' düzleminde eleştirisi olmaz! Benjamin, tezlerinin ilk maddesinde 'Eleştirmen, edebiyat mücadelesinde strateji uzmanıdır' diyor. Kapitalizmin dinamikleri rekabet üzerine kurulu olduğu için olağan kabul edilen bu tür saçmalamalar, sanatçılar için tepeden inme emrivakilerdir ve modernizmin peygamberlerine inananlar tarafından sorgulamadan kabul edilmektedirler. Sadece eşya/meta değil; kültür de dahil: Kapitalizme karşı çıkmak, onun her alanda salık verdiği üretim biçimlerine, toplumda hiyerarşi oluşturan işbölüşümüne, bireyi itibarsızlaştıran doğasına, dehşet veren uzmanlıklarına, müridlerine karşı çıkmak demektir. Benjamin'in tezlerinden hoşlanabilirsiniz ama bir kere daha ne dediğini düşünmenizi öneririz..
***
Modern birey, toplumu hiçleştiren meta rejiminin ideolojik zekasına bedenen çalışırken değil, daha çok ekran başında ruhen ferahlarken teslim olmaktadır..
***
Doğa, kincidir. İnsanın ondan gasbettiğini mutlaka sonunda geri alır; tarihin ileriye değil, geriye doğru ilerlediği süreç tarışılmaz bir gerçektir..
***
Bilimin kıstaslarıyla, sanatın ölçüleri;
pratik hayatın yargıları farklı mekan/zamanlarda birbirlerinden çok ayrı değerler üretir..
Üstteki resim Osmanlı saray ressamı Fausto Zonaro’nun, yaklaşık 1900 tarihli 'Yün Saran Kadın' tablosu. Sakıp Sapancı Müzesi'nde sergileniyor.. Müzenin sorumlusu, tarihçi İlber Ortaylı'nın 'Avrupa'nın en iyi müze müdürü' dediği Dr.Nazan Ölçer. Zonaro'nun tablosu, herhangi bir sanatçının bu durumda sanat eseri hırsızlığı, akademik intihalle suçlanacağı bariz bir kopya.. Müze müdürü de bunu biliyor..
Bu da İspanyol ressam Diego Velasquez’in 1657 tarihli "Las Hilendaras" eseri; Şimdi sanatta 'intihal nedir?'; bir kere daha açık yüreklilikle tartışmanın tam zamanı!
***
Mühendislerin masum tahayyülleri zoraki işbölümü içinde doğal sınırları aşar. Modern bir gerçeğe dönüşerek hayata ait bir mekanı ya da bir oluşumu göz göre göre sabote eder..
***
Biz onun kadar (fanatik demeyelim de) hiçbir konuda inançlı olamadık. Değerli kardeşim, 30 yıllık arkadaşım Bedri Baykam'dan söz ediyorum. Baykam-1963-2013 kitabının tanıtım toplantısını Maçka La Petite Maison'da yaptı. Kitabın çıkmasına neden olanların başında annesi Mutahhar Hanım ve babası Suphi Baykam var ki, bu altı yaşında ilk sergisini açan bir sanatçı için bulunmaz şanstır. Onlardan sonra eşi Sibel ve ekibi Öykü Eras, Ceyda Akın, Eren Teoman, Meltem, Erdal Avcı ve Engin Vural geliyor. Çeviriler Bingül Gündaş'a ait; onun nasıl zor bir iş başardığının farkındayım! Bu arkadaşların hepsinin çok zeki ve iyi yetişmiş olmakla kalmayıp gerçekten 'iyi' insanlar olduğunu da biliyorum. Bu kitaba bakarak Baykam'ın yalnız ülkede değil, dünyada da sanat adına nasıl büyük bir mücadele verdiğini görüyoruz. 1000 sayfalık kitapta tüm belgeleriyle Bedri Baykam arşivi yer alıyor. Kitap, medya, üniversiteler ve uluslararası boyutuyla araştırmacılar için önemli bir kaynak. Kitabın önsözü Hıncal Uluç ve Emin Çetin Girgin' e ait.
http://emincetingirgin.blogspot.com.tr/2010/07/bedri-baykam-1963-2013.html
***
Hem bulunduğumuz şehre sor , hem içinde yol aldığımız kafileye; emin ol ki biz cidden doğru söylüyoruz .. 12/81
Görüneni entelijansiya kabulde zorlanıyor. Çünkü, soyutun bulanıklığı işlevsel; kavramın anlam karışıklığının bir nedeni var. Kaosun keşmekeşinden herkes memnun. Sorun, Batı uygarlığının kendini yeniden üretememesi.. Amaç, yıkımın perdelenmesi . Çöküşün gizlenmesi hüner ister. Hegel, 'gerçek olan hakikattır' der. Bugün hakikat perdeleniyor. Her doğan ölümlüdür ; ahir zaman bilgisi çürüyen cesetten bir öncesini gösteriyor. Greenwich zamanın efendisi değil; sermaye kendini yenilemiyor, bilgiyi yeniden üretemiyor .. Bilge'nin ömrünü doldurduğu bugün, tek çıkış yolu kalıyor meczubu oynamak, yani şarlatanlık. Onlar da öyle yapıyorlar. Simurgların konduğu doruk artık bir göçük. Sürekli söylüyoruz; artık ne gerçek bir öğreti, ne bir bilgi, ne de öğrenilmesi gereken bir ders kaldı ortada; kültür endüstrisi çöken rejimine payanda, görüntülerini temizlemek isteyen şirketler yalanlarına ortak arıyor.. Ünlü sanatçılar, uyanık küratörler, akil eleştirmenler, ruhsuz sanat tarihçileri, oryantal kültür editörleri kendini meşrulaştırmaya çalışan sermayeye, kültür hamisi bankalara, sanat rejimi kralla soytarılarına emanet.. Marks'ın Kapital'in önsözünde dediği gibi: Niye gülüyorsun? Anlatılan senin hikayen!
***