28 Eylül 2025
"Ruh sağlıklarından şüphe ettiklerimiz, düşünme biçimimizi sekteye uğratan problemlerin nedenlerini biliyor olabilirler" ifadesi, zihinsel olarak "kararsız" olarak görülen bireylerin, bilişsel ve psikolojik zorlukların kökenleri hakkında benzersiz içgörülere sahip olabileceğini öne süren provoke edici bir hipotezi ortaya koyar. Bu makale, bu fikri psikiyatri ve psikoloji perspektiflerinden ele alarak, şizofreni, bipolar bozukluk veya dissosiyatif durumlar gibi koşulların gerçekliğe alternatif bakış açıları sunabileceğini inceler. Teorik çerçeveler, ampirik kanıtlar, klinik örnekler ve nörobilimsel ipuçlarıyla desteklenerek, bu bireylerin insan bilişinin karmaşıklıklarına dair istemsiz bilgicikler sunabileceği ve geleneksel tanı önyargılarını sorgulayabileceği savunulmaktadır.
Giriş
Psikiyatri ve psikoloji literatüründe, ruh sağlığı koşulları genellikle normatif düşünme, duygu düzenleme veya sosyal işlevselliğin bozulmaları olarak tanımlanır. Ancak bu patolojik bakış açısı, bu durumların potansiyel uyum sağlayıcı veya aydınlatıcı yönlerini göz ardı edebilir. Zihinsel olarak "kararsız" olarak etiketlenen bireylerin, bilişsel uyumsuzluk veya toplumsal işlev bozukluklarının kökenlerini anlamada bir kaynak olabileceği fikri, atipik zihinsel durumlar sergileyen yaratıcı dahilerin ve filozofların (örneğin, yaşamının 22 yılını akıl hastanesinde geçiren ressam, yazar Adolf Wölfli'nin ya da ölümünden sonra bipolar bozukluk teşhisi konan Vincent van Gogh ve radikal filozof Louıs Althusser'in) tarihi durumlarıyla, Dr. Theophile Peyron, Dr. Roger Corberon ve Jacques Lacan gibi psikiyatrislerin gözlemleriyle uyumludur. Bu makale, adı geçen bireylerin gerçekliği deneyimleme biçimlerinin, insan düşünce süreçlerinin altında yatan mekanizmaları açığa vurabileceğini ve sağlıklı bireylerin göremediği nedenleri ortaya koyabileceğini öne sürer. Bu çalışma, klinik uygulamalarda ve toplum algısında bu bireylere yönelik yaklaşımı yeniden değerlendirmenin gerekliliğini tartışmayı amaçlamakta; ayrıca, bu içgörülerin terapötik ve toplumsal bağlamda nasıl kullanılabileceği üzerine bir zemin oluşturmayı hedeflemektedir.
Teorik çerçeveyi çizelim:
Yıldızlı Gece" (The Starry Night, 1889): Bu eser, Vincent van Gogh'un mani dönemlerinden birinde, akıl hastanesinde bulunduğu sırada tamamlanmıştır. Gökyüzündeki hareketli, spiral fırça darbeleri ve yoğun sarı-mavi renk kontrastı, onun içsel enerjisini ve duygusal dalgalanmalarını yansıtır. Bu çalışma, sağlıklı bireylerin algılayamayacağı bir dinamik ve coşku hissini ortaya koyar. "Ayçiçekleri" (Sunflowers, 1888-1889): Mani dönemlerinde ürettiği bu seri, canlı sarı tonları ve güçlü kompozisyonlarıyla dikkat çeker. Hızlı fırça darbeleri, van Gogh'un o anki yaratıcı patlamasını ve duygusal yoğunluğunu ifade eder. Bu eserler, doğanın güzelliğini alışılmadık bir enerjiyle sunarak, onun zihinsel durumunun sanata yansımasını gösterir. "Kafe Terası Gecesi" (Café Terrace at Night, 1888): Bu eserde, gece sahnesine rağmen kullanılan parlak renkler ve ışık oyunları, van Gogh'un mani dönemindeki coşkulu algısını yansıtır. Sokak lambalarının ve yıldızların abartılı parlaklığı, sağlıklı bireylerin göremeyeceği bir duygusal ve görsel derinlik sunar. Bu eserler, van Gogh'un bipolar bozukluk kaynaklı duygu durumlarının, sanatına nasıl bir özgünlük kattığını ve bu durumun ona sağlıklı bireylerden farklı bir bakış açısı sunduğunu kanıtlar. Mani dönemlerindeki hızı ve renk kullanımı, içsel dünyasının dışa vurumu olarak değerlendirilebilir.
Psikolojik açıdan, bilişsel uyumsuzluk—çatışan inançlar veya davranışlardan kaynaklanan rahatsızlık—içgörü için bir katalizör olabilir. Şizofreni gibi, düzensiz düşünce veya halüsinasyonlarla karakterize edilen durumlar yaşayan bireyler, diğerlerinin göz ardı ettiği sosyal veya kişisel anlatılardaki tutarsızlıkları algılayabilir. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM-5), şizofreniyi "düzensiz konuşma" ve "hezeyanlar" ile tanımlar; ancak bu semptomlar, toplumsal koşullandırmadan etkilenmeyen, filtresiz bir gerçeklik algısını yansıtabilir. Örneğin, bir şizofreni hastasının hezeyanları, toplumun kabul ettiği normların ötesinde bir gerçeklik katmanını açığa vurabilir; bu, sağlıklı bireylerin alışılmış düşünce kalıplarıyla göremediği bir perspektif sunar. Psikiyatrik terimlerle, "içgörü" genellikle hastanın hastalığının farkındalığı olarak ölçülür. Ancak bu makale, içgörüyü, patolojinin kendi farkındalığına bakılmaksızın, bilişsel veya duygusal rahatsızlığın nedensel faktörlerini belirleme yeteneği olarak yeniden tanımlar. Psikanalitik teori, bastırılmış travmanın anksiyete, dissosiyasyon veya obsesif davranışlar gibi semptomlar olarak ortaya çıkabileceğini öne sürer. Dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB) olan bireyler, parçalanmış benlikleri aracılığıyla bu travmanın kökenlerini, bütünleşmiş kişiliklere sahip bireylerden daha açık bir şekilde ifade edebilir. Örneğin, bir DKB hastasının farklı kimlikleri, travmatik bir olayın farklı yönlerini temsil ederek, bilinçdışının bu olayı nasıl işlediğine dair bir harita sunabilir. Bu durum, travmanın bilişsel işlenmesinde sağlıklı bireylerin erişemeyeceği bir derinlik sunar. Nörobilimsel açıdan, bu içgörülerin kaynağı prefrontal korteks ve limbik sistem arasındaki dengesizliklerle ilişkilendirilebilir. Şizofreni ve bipolar bozuklukta gözlenen nörotransmitter anomalileri (örneğin, dopamin fazlalığı), bireylerin alışılmadık bağlantılar kurmasına yol açabilir. Bu, patolojik gibi görünse de, yaratıcı problem çözme süreçlerinde avantaj sağlayabilir.
Ampirik ve klinik kanıtlarla hipotezimizi destekleyen tarihsel vaka çalışmaları bulunmaktadır. Nobel ödüllü matematikçi John Nash, yaratıcı zirve yıllarında şizofreni yaşamıştır. Onun hezeyan sistemleri, engelleyici olmasına rağmen, oyun teorisindeki çığır açan çalışmalarıyla bir arada var olmuş ve bu durum, onun değişmiş algısının diğerlerinin fark edemediği desenleri ortaya koyduğunu düşündürmüştür. Nash’in matematiksel dehası, akıl hastalığının bir yan ürünü olarak değil bu durumun ona sunduğu alternatif düşünce perspektifinden beslenmişlerdir. Nörogörüntüleme çalışmaları, Nash’in beyninde prefrontal korteksteki aktivite paternlerinin yaratıcı düşünceyle ilişkili olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde, bipolar bozukluk teşhisi konan sanatçı Vincent van Gogh’un eserleri, duygu durumlarının uç noktalarındaki yoğunlukları yansıtır. Mani dönemlerinde ürettiği hızlı ve renkli çalışmalar, sağlıklı bireylerin göremediği bir duygusal derinliği ve enerjiyi açığa vurmuştur. Bu, zihinsel dalgalanmaların, sanat aracılığıyla toplumun bastırdığı duygusal gerçeklikleri dışa vurabileceğini gösterebilir. Araştırmalar, mani dönemlerinde artan prefrontal korteks aktivitesinin, bu yaratıcı patlamaları desteklediğini ortaya koymuştur. Klinik düzeyde, dissosiyatif bozukluklar üzerine çalışan terapistler, hastaların travmatik anılarını hatırlama süreçlerinde, bu anıların neden olduğu bilişsel çatışmaları (örneğin, kendine zarar verme dürtüleri) açıklamakta kullandıkları metaforların, terapistlerin doğrudan fark edemediği nedenleri ortaya koyduğunu bildirmiştir. Bir vaka örneğinde, bir Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu hastası, farklı kimliklerinin her birinin çocukluk travmasının farklı bir yönünü temsil ettiğini ifade ederek, terapistine bu travmanın aile dinamikleri üzerindeki etkisini açıklamıştır—bu, sağlıklı bir bireyin bu derinlikte analiz edemeyeceği bir içgörüydü. Bu vaka, travmatik belleğin farklı katmanlarının, dissosiyatif durumlar aracılığıyla daha erişilebilir hale geldiğini göstermiştir. İmlikasyonlar, bulgular zihinsel sağlık koşullarını yalnızca bir bozukluk olarak değil aynı zamanda bir adaptasyon veya içgörü kaynağı olarak ele almanın önemini vurgular. Toplumun "kararsız" olarak etiketlediği bireylerin, düşünme biçimlerimizi sekteye uğratan problemlerin (örneğin, stres, kaygı veya toplumsal baskı) kökenlerini anlamada bir rol oynayabileceği fikri, klinik yaklaşımlarda paradigmatik bir değişimi gerektirebilir. Örneğin, terapötik süreçlerde bu bireylerin anlatılarının, patolojik olarak değil bilgilendirici bir kaynak olarak değerlendirilmesi, daha empatik ve bütüncül bir tedavi modeli geliştirebilir. Ayrıca, bu içgörülerin toplumsal düzeyde, eğitim veya sanat gibi alanlarda kullanılma potansiyeli yüksektir; örneğin, şizofreni hastalarının alternatif gerçeklik algıları, yenilikçi problem çözme stratejileri geliştirmede ilham kaynağı olabilir. Ancak bu yaklaşım, etik ve metodolojik zorluklar doğurabilir. Hastaların hezeyanları veya dissosiyatif durumları, gerçeklikten kopuş olarak değerlendirildiğinde bu içgörülerin ayrıştırılması zordur. Bu nedenle klinisyenlerin bu anlatıları bilimsel bir mercekle analiz edebilecek eğitimlere ihtiyacı vardır. Ayrıca bu bireylerin toplumsal dışlanmasını azaltmak, onların katkılarını tanımanın bir parçasıdır Nörobilimsel araştırmalar bu içgörülerin beyindeki spesifik bölgelerle (örneğin, amigdala ve prefrontal korteks) ilişkisini daha ayrıntılı incelemelidir.
Louis Althusser, 20. yüzyılın önde gelen Marksist filozoflarından biri olarak tanınmış, ancak zihinsel sağlık sorunlarıyla da şekillenmiş bir hayat sürmüştür. Althusser, özellikle 1980 yılında, şizofreni ve depresyon teşhisleriyle ilişkilendirilen bir akıl hastalığı krizi sırasında, karısı Hélène Rytmann’ı boğarak öldürmesiyle kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Bu trajik olay, onun zihinsel durumunun ne kadar istikrarsız hale geldiğinin bir göstergesiydi ve ardından uzun süreli bir psikiyatrik tedaviye tabi tutulmuştur. Althusser’in eserleri, örneğin İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, toplumsal yapıların birey üzerindeki etkilerini analiz ederken derin bir kavrayış sergiler; bu kavrayış, bazı akademisyenler tarafından, onun kendi zihinsel dalgalanmalarından kaynaklanan alternatif bir gerçeklik algısıyla ilişkilendirilmiştir. Şizofreni gibi bir durumun, Althusser’in düşünce sisteminde normlara meydan okuyan ve ideolojik baskıların kökenlerini açığa vuran bir içgörü sunduğu söylenebilir. Bu bağlamda, "ruh sağlıklarından şüphe ettiklerimiz" hipoteziyle uyumlu olarak, Althusser’in hastalığı, onun toplumsal ve psikolojik dinamikleri anlamadaki benzersiz perspektifini beslemiş olabilir. Ancak bu durum, etik ve klinik açıdan karmaşık bir tartışma doğurur; zira bu içgörüler, onun kişisel trajedileriyle gölgelenmiştir ve tedavi süreçlerinde bu potansiyelin nasıl yönlendirilebileceği sorusunu yazımızdaki provakatif iddialarla zorunlu olarak ilişkilendirir.
Sonuç olarak "Ruh sağlıklarından şüphe ettiklerimiz" ifadesi, zihinsel sağlık koşullarını yeniden değerlendirilmesini talep eden bir söylemdir. Şizofreni, bipolar bozukluk veya dissosiyatif durumlar gibi durumların bireylerin düşünme biçimlerimizi sekteye uğratan problemlerin nedenlerini anlamada benzersiz bir perspektif sunabileceğini düşünülmektedir. John Nash ve Vincent van Gogh gibi örnekler bu içgörülerin pratik ve yaratıcı çıktılar doğurabileceğini kanıtlar. Gelecekteki araştırmalar illaki bu hipotezi test etmek için longitudinal çalışmalar, nörogörüntüleme ve klinik müdahale analizleri içerecektir. Bu durum inanıyorum ki zihinsel sağlık alanındaki genel anlayışı derinleştirecek, toplumsal damgalamayı azaltabilecek ve bu bireylerin potansiyel katkılarını ortaya çıkartacaktır.
***
27 Eylül 2025
Mitomani, insanın kendine ve başkasına kurduğu yanılsamanın en yoğun biçimidir. Bir romancı ya da hikâyeci bunu yaptığında, kurmaca olduğu baştan kabul edilir. Uydurulan masal, hakikatin yerini almak için değil diyaloga kapıyı aralamak, düşünmeyi derinleştirmek, gerçeği sorgulamak için vardır. Edebiyatın mitomanisi, insanın hayal gücüyle hakikatin sınırlarını esnetmesi anlamına gelir. Böyle bir yaratıcı yanılsama, varlığımıza anlam katabilir. Oysa aynı mitomani bir gazetecinin, bir yargıcın ya da bir siyasetçinin ağzından çıktığında, durum değişir. Çünkü burada masal yalnızca bir kurmaca değil, gerçekliği örten, toplumsal hafızayı şekillendiren, kararları yönlendiren bir perdeye dönüşür. Hakikatin yerine geçen kurgu, artık estetik bir deneyim değil, kolektif yanılsama ve iktidar aracına dönüşür. Dolayısıyla mesele, kimin anlattığı ve hangi bağlamda anlattığıdır. Romancı, bilinçli olarak hayali dünyalar kurar; siyasetçi ise kurmacayı gerçekmiş gibi sunarak kamusal aklı manipüle eder. Birincisinde masal, insanın varoluşsal derinliğini genişletir; ikincisinde ise masal, hakikati boğar ve toplumu sahte bir gerçekliğe mahkûm eder.

Sigmund Freud,
(6 Mayıs 1856 – 23 Eylül 1939)
Freud, 28 Haziran 1931'de Spinoza'yla yakınlığını soran Lothar Brickel'e verdiği yanıtta şöyle yazar: Onun adını anmasam da Spinoza doktrinine tamamen bağımlı olduğumu kabul ediyorum. Ben hipotezlerimi onun yapıtından değil, yarattığı entelektüel iklimden yola çıkarak tasarladım. Freud'un derinlere inerken tutunduğu sarmaşıklar var. Önemli ipuçlarını yazarlardan, felsefecilerden almıştır. Örneğin Spinoza'nın düşlerini dile getirdiği sembolik anlamlarla ilgili satırları psikanalize giriş niteliğindedir. Thomas Hobbes, Leviathan'da "Rüyalarımız uyanıkken edindiğimiz hayallerimizin tersine çevrilmesidir" der.
Baruch Spinoza, 5 ocak 1665 tarihinde Pieter Balling'e yazdığı 17. mektubunda gece gördüğü kabusu anlatır: "Bu sabah gün ağırırken derin bir rüyadan uyandığımda uykumda gördüğüm imgeleri sanki canlı bir şekilde gözümün önünde buldum. İçlerinde en canlı olanı ise daha önce hiç görmediğim siyah, yüzü yaralar bağlamış bir Brezilyalınınkiydi. Dikkatimi başka yöne çekmek için bakışımı bir kitaba ya da başka bir nesneye sabitlediğimde bu imge büyük ölçüde kayboldu. Ne var ki gözümü o nesneden çevirip özellikle bir şeye odaklanmadığımda, o Habeş'in imgesi önce aynı canlılıkta tekrar belirdi. Sonra usulcana gözden kayboldu. İmgelemin etkileri ya bedenin ya da zihnin yapısından kaynaklanır. Anlama yetisi kendi kanıtlamalarını birbirine bağlarken, imgelem de imgelerini ve sözcükleri birbirine bağlar. İmgelem her şeyde anlama yetisinin izlerini takip eder."

Nietzsche, Tan Kızıllığı'nda (119) bilinçten ve aklın suflörlerinden epey bahseder. Freud, 23 Eylül 1939'da ölür. Salome nedeniyle yakından tanıdığı, ruhunda varoluşunda yaşadığı fırtınalara şahit olduğu bildiği Nietzsche adı Freud'un eserlerinde 13 kez geçer. Oysa o ve vakaları tüm anlatısına sinmiş olan Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'da ruh çözümlerini büyük bir maharetle gerçekleştirdiği Rodion Romanoviç Raskolnikov, Dmitriy Alexandrovna Vrazumihin, Ecinniler'de Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin, -Sergey Nechaev'i canlandıran- Pyotr Stepanoviç Verhovenski adlı negatif kahramanlar Freud'a en fazla ilham veren karakterlerdir. Jean Martin Charcot (1825-1893) "psikanalizin kurucusu" olarak adlandırılan Sigmund Freud’un hocasıdır, vefasızlık örneği adını anmaz. Eril ahlak felsefesinde süreklilikleri görmezden gelmek süregiden problemi gözden kaçırmaktır. Erken bir öngörüyle İngiliz psikologları "tarihsel ruhtan uzak" olmakla suçlayan Nietzsce "Hiçbir ahlaki fenomen yoktur sadece fenomenlerin ahlaki yorumu vardır" der.
Yahudiler örtülü ve peçelidir; giysiyi sıyırdığınızda ortaya çıkan deri tuzlu ve ıslaktır. Psikiyatris, psikanalizi cerrahi bir müdahale olarak görür. Kilisenin itiraf sakramenti ile Freud'un psikanalize giriş konferanslarından birinde söylediği "İnsan konuştukça rahatlar" cümlesi arasında mantık olarak bir fark yoktur. Her durumda özne, kendine "hak" olarak bir aslan payı ayırır. 1876'da Karl Marx, Sigmund Freud, Nietzsche/Richard Wagner, Van Gogh gibi 20. yüzyıl öğretilerinin farklı evrenlerde yaşayan kurucu babaları birbirlerinden habersiz Oxford Street gibi bulvarları birlikte adımlamışlardır. Sigmund Freud'un 1901'de yayımladığı Günlük Yaşamın Psikopatolojisi eserinde "Dil Sürçmeleri" başlıklı takribi 40 sayfalık bir bölüm vardır. Özetlersek: Lapsus, bilinçaltına itilen dürtü ve tortuların umulmadık bir anda bilinçüstünde gezinmeye başlamasıdır. Sigmund Freud, "Rüyaların cinsel bir içeriğinin olduğunu, cinsel güdülerin etkisinden doğduğunu rüya-yorumu ile ispatladığımı hiçbir zaman savunmadım. Ancak bu iddia bana çok sık atfedildi" der. (Bkz Otobiyografi, Pinhan, s. 54) Alice Miller'se "Freud söyleyemedikleri yüzünden çene kanseri oldu" tesbitinde bulunur. Puro tiryakiliğini görmezden gelmek bir akıl tutulması örneğidir. Freud'un gırtlak kanseri olmasının çene ile bağlantısı kurmak bazı psikanalistler ve sosyologlardan beklenebilecek aşırı yorum örneğidir. Freud’un terapi divanındaki kilimi kız kardeşi Mitz'le evli Moritz'in Selanik'ten getirdiği söylenir. Bir başka olasılık da 1935'te Viyana Berggasse No:9'da oturan üst kat komşusu Zeki Velidi Togan'dır. Zeki Velidi Togan, Hatıralar'ın 21 ve 22. sayfalarında Viyana, Berggase no 9'da komşu olduğu evde takunyalarla dolaştığını, bunda rahatsız olan Freud'un kapısını çaldığını anlatır. Terapi odasındaki doğu tarzı kilimin (İran menşei olduğu söylenir) esaret, harem tarzı oryantalist duyguları kamçıladığı düşünülebilir.
***
Tasarlanan her toplum modeli, kavramsallaştırılan her ideolojinin vitrinindedir. İlk bakışta içe işleyen adalet/özgürlük veya insanlık, devrimcilik ya da milliyetçilik gibi her düşüncenin öncesinde bizi peşine takan romantik bir başlangıç cümlesi mutlaka bulunur. ideanın beyine düşen ilk kıvılcımıdır. Büyük tasarımın camekanında, prestijinin güzelliğini ortaya seren, 'olmaz' denilemeyecek pırıltılı, cazip bir ana fikir hep olagelmiştir. Hayatta jenerikten bakan özne yürek paralayan zengin/yoksul hikayelerini, ucu açık adalet ve eşitlik taleplerini, melez güzellikleri hep sevmiştir! Bazı kavramlar hep, zaman üstüdür. Bugün kötü dediklerimiz muhtemelen kullanım ömrünü tamamlamış iyi şeylerdir. Hakikat, kanıta değil yemine ihtiyaç duyar.
Karl Marx'ın eserleri, (kronolojik)
1- Demokritoscu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Farklar, 1841
2 - Yahudi Sorunu, 1843/1844
3- Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, 1843/44
4 - Elyazmaları, 1844
5- Kutsal Aile, 1845 Marx/Engels
6- Alman İdeolojisi, 1845/46 Marx/Engels
7- Felsefenin Sefaleti, 1847
8- Ücretli Emek ve Sermaye, 1847
9- Komünist Manifesto, 1848 Marx/Engels
10- Fransa'da Sınıf Mücadeleleri, 1848-1850
11 - Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, 1851-1852
12- New York Daily Tribune, 1852-61
13- Grundrisse 1.-2. ciltler, 1857-59
14- Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, 1859
15- Herr Vogt, 1860
16- Artı Değer Teorileri 2 cilt 1861 - 1863
17- Ücret, Fiyat ve Kâr, 1865
18- Kapital, 1867
19- Fransa'da İç Savaş, 1871
20- Kugelmann'a Mektuplar, 1862 - 1874
21- Gotha Programı'nın Eleştirisi, 1875
22- Marx/Engels vd. mektuplar
Not: Kapital 2. ve 3. ciltler Marx'ın ölümünde sonra Engels tarafından geride bıraktığı notlardan derlenmiş ve Kautsky'nin editörlüğünde yayımlanmıştır. Ayrıca Türkçe yayımlanan 27 biyografisi vardır.
***
27 Eylül 2025
Mitomani, insanın kendine ve başkasına kurduğu yanılsamanın en yoğun biçimidir. Bir romancı ya da hikâyeci bunu yaptığında, kurmaca olduğu baştan kabul edilir. Uydurulan masal, hakikatin yerini almak için değil diyaloga kapıyı aralamak, düşünmeyi derinleştirmek, gerçeği sorgulamak için vardır. Edebiyatın mitomanisi, insanın hayal gücüyle hakikatin sınırlarını esnetmesi anlamına gelir. Böyle bir yaratıcı yanılsama, varlığımıza anlam katabilir. Oysa aynı mitomani bir gazetecinin, bir yargıcın ya da bir siyasetçinin ağzından çıktığında, durum değişir. Çünkü burada masal yalnızca bir kurmaca değil, gerçekliği örten, toplumsal hafızayı şekillendiren, kararları yönlendiren bir perdeye dönüşür. Hakikatin yerine geçen kurgu, artık estetik bir deneyim değil, kolektif yanılsama ve iktidar aracına dönüşür. Dolayısıyla mesele, kimin anlattığı ve hangi bağlamda anlattığıdır. Romancı, bilinçli olarak hayali dünyalar kurar; siyasetçi ise kurmacayı gerçekmiş gibi sunarak kamusal aklı manipüle eder. Birincisinde masal, insanın varoluşsal derinliğini genişletir; ikincisinde ise masal, hakikati boğar ve toplumu sahte bir gerçekliğe mahkûm eder.
Sigmund Freud,
(6 Mayıs 1856 – 23 Eylül 1939)
Freud, 28 Haziran 1931'de Spinoza'yla yakınlığını soran Lothar Brickel'e verdiği yanıtta şöyle yazar: Onun adını anmasam da Spinoza doktrinine tamamen bağımlı olduğumu kabul ediyorum. Ben hipotezlerimi onun yapıtından değil, yarattığı entelektüel iklimden yola çıkarak tasarladım. Freud'un derinlere inerken tutunduğu sarmaşıklar var. Önemli ipuçlarını yazarlardan, felsefecilerden almıştır. Örneğin Spinoza'nın düşlerini dile getirdiği sembolik anlamlarla ilgili satırları psikanalize giriş niteliğindedir. Thomas Hobbes, Leviathan'da "Rüyalarımız uyanıkken edindiğimiz hayallerimizin tersine çevrilmesidir" der.
Baruch Spinoza, 5 ocak 1665 tarihinde Pieter Balling'e yazdığı 17. mektubunda gece gördüğü kabusu anlatır: "Bu sabah gün ağırırken derin bir rüyadan uyandığımda uykumda gördüğüm imgeleri sanki canlı bir şekilde gözümün önünde buldum. İçlerinde en canlı olanı ise daha önce hiç görmediğim siyah, yüzü yaralar bağlamış bir Brezilyalınınkiydi. Dikkatimi başka yöne çekmek için bakışımı bir kitaba ya da başka bir nesneye sabitlediğimde bu imge büyük ölçüde kayboldu. Ne var ki gözümü o nesneden çevirip özellikle bir şeye odaklanmadığımda, o Habeş'in imgesi önce aynı canlılıkta tekrar belirdi. Sonra usulcana gözden kayboldu. İmgelemin etkileri ya bedenin ya da zihnin yapısından kaynaklanır. Anlama yetisi kendi kanıtlamalarını birbirine bağlarken, imgelem de imgelerini ve sözcükleri birbirine bağlar. İmgelem her şeyde anlama yetisinin izlerini takip eder."
Nietzsche, Tan Kızıllığı'nda (119) bilinçten ve aklın suflörlerinden epey bahseder. Freud, 23 Eylül 1939'da ölür. Salome nedeniyle yakından tanıdığı, ruhunda varoluşunda yaşadığı fırtınalara şahit olduğu bildiği Nietzsche adı Freud'un eserlerinde 13 kez geçer. Oysa o ve vakaları tüm anlatısına sinmiş olan Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'da ruh çözümlerini büyük bir maharetle gerçekleştirdiği Rodion Romanoviç Raskolnikov, Dmitriy Alexandrovna Vrazumihin, Ecinniler'de Nikolay Vsevolodoviç Stavrogin, -Sergey Nechaev'i canlandıran- Pyotr Stepanoviç Verhovenski adlı negatif kahramanlar Freud'a en fazla ilham veren karakterlerdir. Jean Martin Charcot (1825-1893) "psikanalizin kurucusu" olarak adlandırılan Sigmund Freud’un hocasıdır, vefasızlık örneği adını anmaz. Eril ahlak felsefesinde süreklilikleri görmezden gelmek süregiden problemi gözden kaçırmaktır. Erken bir öngörüyle İngiliz psikologları "tarihsel ruhtan uzak" olmakla suçlayan Nietzsce "Hiçbir ahlaki fenomen yoktur sadece fenomenlerin ahlaki yorumu vardır" der.
Yahudiler örtülü ve peçelidir; giysiyi sıyırdığınızda ortaya çıkan deri tuzlu ve ıslaktır. Psikiyatris, psikanalizi cerrahi bir müdahale olarak görür. Kilisenin itiraf sakramenti ile Freud'un psikanalize giriş konferanslarından birinde söylediği "İnsan konuştukça rahatlar" cümlesi arasında mantık olarak bir fark yoktur. Her durumda özne, kendine "hak" olarak bir aslan payı ayırır. 1876'da Karl Marx, Sigmund Freud, Nietzsche/Richard Wagner, Van Gogh gibi 20. yüzyıl öğretilerinin farklı evrenlerde yaşayan kurucu babaları birbirlerinden habersiz Oxford Street gibi bulvarları birlikte adımlamışlardır. Sigmund Freud'un 1901'de yayımladığı Günlük Yaşamın Psikopatolojisi eserinde "Dil Sürçmeleri" başlıklı takribi 40 sayfalık bir bölüm vardır. Özetlersek: Lapsus, bilinçaltına itilen dürtü ve tortuların umulmadık bir anda bilinçüstünde gezinmeye başlamasıdır. Sigmund Freud, "Rüyaların cinsel bir içeriğinin olduğunu, cinsel güdülerin etkisinden doğduğunu rüya-yorumu ile ispatladığımı hiçbir zaman savunmadım. Ancak bu iddia bana çok sık atfedildi" der. (Bkz Otobiyografi, Pinhan, s. 54) Alice Miller'se "Freud söyleyemedikleri yüzünden çene kanseri oldu" tesbitinde bulunur. Puro tiryakiliğini görmezden gelmek bir akıl tutulması örneğidir. Freud'un gırtlak kanseri olmasının çene ile bağlantısı kurmak bazı psikanalistler ve sosyologlardan beklenebilecek aşırı yorum örneğidir. Freud’un terapi divanındaki kilimi kız kardeşi Mitz'le evli Moritz'in Selanik'ten getirdiği söylenir. Bir başka olasılık da 1935'te Viyana Berggasse No:9'da oturan üst kat komşusu Zeki Velidi Togan'dır. Zeki Velidi Togan, Hatıralar'ın 21 ve 22. sayfalarında Viyana, Berggase no 9'da komşu olduğu evde takunyalarla dolaştığını, bunda rahatsız olan Freud'un kapısını çaldığını anlatır. Terapi odasındaki doğu tarzı kilimin (İran menşei olduğu söylenir) esaret, harem tarzı oryantalist duyguları kamçıladığı düşünülebilir.
***
Tasarlanan her toplum modeli, kavramsallaştırılan her ideolojinin vitrinindedir. İlk bakışta içe işleyen adalet/özgürlük veya insanlık, devrimcilik ya da milliyetçilik gibi her düşüncenin öncesinde bizi peşine takan romantik bir başlangıç cümlesi mutlaka bulunur. ideanın beyine düşen ilk kıvılcımıdır. Büyük tasarımın camekanında, prestijinin güzelliğini ortaya seren, 'olmaz' denilemeyecek pırıltılı, cazip bir ana fikir hep olagelmiştir. Hayatta jenerikten bakan özne yürek paralayan zengin/yoksul hikayelerini, ucu açık adalet ve eşitlik taleplerini, melez güzellikleri hep sevmiştir! Bazı kavramlar hep, zaman üstüdür. Bugün kötü dediklerimiz muhtemelen kullanım ömrünü tamamlamış iyi şeylerdir. Hakikat, kanıta değil yemine ihtiyaç duyar.
Karl Marx'ın eserleri, (kronolojik)
1- Demokritoscu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Farklar, 1841
2 - Yahudi Sorunu, 1843/1844
3- Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, 1843/44
4 - Elyazmaları, 1844
5- Kutsal Aile, 1845 Marx/Engels
6- Alman İdeolojisi, 1845/46 Marx/Engels
7- Felsefenin Sefaleti, 1847
8- Ücretli Emek ve Sermaye, 1847
9- Komünist Manifesto, 1848 Marx/Engels
10- Fransa'da Sınıf Mücadeleleri, 1848-1850
11 - Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, 1851-1852
12- New York Daily Tribune, 1852-61
13- Grundrisse 1.-2. ciltler, 1857-59
14- Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, 1859
15- Herr Vogt, 1860
16- Artı Değer Teorileri 2 cilt 1861 - 1863
17- Ücret, Fiyat ve Kâr, 1865
18- Kapital, 1867
19- Fransa'da İç Savaş, 1871
20- Kugelmann'a Mektuplar, 1862 - 1874
21- Gotha Programı'nın Eleştirisi, 1875
22- Marx/Engels vd. mektuplar
Not: Kapital 2. ve 3. ciltler Marx'ın ölümünde sonra Engels tarafından geride bıraktığı notlardan derlenmiş ve Kautsky'nin editörlüğünde yayımlanmıştır. Ayrıca Türkçe yayımlanan 27 biyografisi vardır.
***
I'm Milica Tomic
20 Eylül – 16 Kasım 2003'de gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali'nde izlediğimiz "Ben Milica Tomić" videosu, kadına şiddetin uluslararası boyutuna dikkat çeken önemli bir çalışmaydı. Kadına şiddetin sıradanlaştığı dönemde 18. Bienal sanatçıları da konu bulmakta zorlanmayacaklardır. En somut haliyle mutluluk, pazıl gibi hayatlarımızdaki eksik parçaların önce görülüp sonra tamamlanmasıyla oluşur. Bir anlam arayan herkesin yaptığı her işte, attığı her adımda sorması gereken temel soru şudur: Bu hareketteki ya da davranıştaki esas amaç ne; ben neden şu an buradayım, varlığımın asıl nedeni ne? Şiddete meyilli köken, feodal geçmişin bakiyesidir; insanlar tamamen ayrı uçlara savrulsalar da sosyo ekonomik mevzilenmenin, politik ve kültürel konumlanma bilgisinin ilk hecesidir. Sondan başa doğru okumanın, yapılabilirlerin, bilinçaltı stoklarında imkan dahilinde olanların, mercekteki gözlemin ve veri analizinin başlangıç eşiğidir.
20 Eylül – 16 Kasım 2003'de gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali'nde izlediğimiz "Ben Milica Tomić" videosu, kadına şiddetin uluslararası boyutuna dikkat çeken önemli bir çalışmaydı. Kadına şiddetin sıradanlaştığı dönemde 18. Bienal sanatçıları da konu bulmakta zorlanmayacaklardır. En somut haliyle mutluluk, pazıl gibi hayatlarımızdaki eksik parçaların önce görülüp sonra tamamlanmasıyla oluşur. Bir anlam arayan herkesin yaptığı her işte, attığı her adımda sorması gereken temel soru şudur: Bu hareketteki ya da davranıştaki esas amaç ne; ben neden şu an buradayım, varlığımın asıl nedeni ne? Şiddete meyilli köken, feodal geçmişin bakiyesidir; insanlar tamamen ayrı uçlara savrulsalar da sosyo ekonomik mevzilenmenin, politik ve kültürel konumlanma bilgisinin ilk hecesidir. Sondan başa doğru okumanın, yapılabilirlerin, bilinçaltı stoklarında imkan dahilinde olanların, mercekteki gözlemin ve veri analizinin başlangıç eşiğidir.
I am Milica Tomic https://youtu.be/b1kagFMbQ5k?feature=shared
***
Her yazar, yazarken kekeme bir okurdur; ancak iyi ve meraklı bir okur olmak her yazarın uğraşı değildir. Failin faaliyeti, faaliyetin fiili hakkında uçucu notlar.
Yazmak, her zaman düşündüğünü söyleyebilmek değildir, sert kabukları, kirpi gibi dikenleri olmasına rağmen toplumun asimetrik köşesinde konumlanan yazanın kaderi, yabanın hışmına maruz kalmaktır. Çoğu yazar yüzü silik karanlıklar içindeki okura ulaşmak bir yana sözcükleri hedefine yollayamadan, yazdıklarını görünür kılamadan ölür. Dünya kayıp yazarlar mezarlığıdır. Oysa bazı cümleler göründüğü kadardır, bazılarıysa kuyu. Söyledikçe önünüzde barikatlar oluşacak, düz beyaz kağıda bir itiraz sekmesi konulacaktır. Bir yazar için okurun geri dönüşleri kıymetlidir. Yazmak, uçuruma seslenmek gibidir. Eğer karşı taraftan bir ses geliyorsa yazar, yalnız olmadığını hisseder. Ehliyle söyleştiğinizde çoğalırsınız, ehil olmayanla konuştuğunda tükenir insan. Kalem erbabı bazen yazdıktan sonra siler, ekler çıkarır. Ve, deyip cümleleri birbirlerine teğeller. Vazgeçer, kalemle çizdiklerinin üstüne yeniden yazar. Ne derse desin, düşünenin kıvamına gelmeyen sözcükleri, söyleyecekleri eksik kalır. Cançekişme gibi bir kıvranıştır yazmak, hiçbir zaman "oldu" diyemezsiniz. İnsan kendi için yazmaz. Yazmak, her cümlenin kuruluşunda diğerini gözeten bir eylemdir. Eğer yazıyorsak bu başkalarının varlığını, eleştirisini kabul etmek demektir, yazı kendini anlatmak değil ötekiyle iletişime geçmektir.
Her yazarın kendine özgü kelimelerle boğuşma halleri vardır. Ben ilkönce defterin veya ekranın ortasına kalemle yahut bilgisayarın tuşlarına basarak bir cümle yazarım, bu satırlara arada eklemeler yaptığımda yazı bazen yukarı bazen aşağıya doğu genişler. Görüyorum ki o da benzer bir mücadele içinde: Slavoj Žižek, 2018 yılında Gary A. Olson-Lynn Worsham ile yaptığı söyleşide "Yazma eylemi benim için mutlak bir korkudur” diyor, devam ediyor: "Bilgisayarlardan önce –makas ve bant kullanarak– ne kadar çok fazla kopyalama, kesme ve yapıştırma yapmak zorunda olduğumu tahmin edebilirsiniz, o yüzden bilgisayar işimi epey kolaylaştırdı. Yani, benim için yazma eylemi mutlak bir korkudur". Söylediklerimiz olmasa da eylemimiz, düşünme sürecimiz, aktarma durumumuz bir benzerlik gösteriyor.
***
Slavoj Zizek'in nükteleri fıkraları meşhurdur. Biri Şöyle:
Bir adamı çalışmak için Doğu Almanya'dan Sibirya'ya göndermişler. Adam mektuplarının sansür görevlilerince okunacağını biliyormuş, bu yüzden daha gitmeden dostlarına, "aramızda bir şifre belirleyelim. Benden aldığınız mektup sıradan mavi mürekkeple yazılmışsa doğrudur, kırmızı mürekkeple yazılmışsa yanlıştır." demiş. Bir ay sonra dostları ondan ilk mektubu almışlar. Mektup mavi kalemle yazılıymış ve mektupta şöyle deniyormuş: "Burada her şey harika, mağazalar tıka basa gıda maddesiyle dolu, sinemalarda güzel filmler var, daireler geniş ve lüks. Bulamayacağınız tek şey kırmızı mürekkep." Şimdiye kadarki durumumuz bu şekilde değil mi? İstediğimiz bütün özgürlüklere sahibiz, tek eksiğimiz kırmızı mürekkep. Kendimizi özgür hissediyoruz, çünkü özgür olmadığımızı ifade edecek dilden yoksunuz."
Slavoj Žižek: “Yazma eylemi mutlak bir korku.” https://oggito.com/icerikler/slavoj-i-ek-yazma-eylemi-mutlak-bir-korku-/8053 #oggito @Oggitocom
***

Giriş pasajı en iyi bilinen unutulmaz edebi metinlerden biri de İki Şehrin Hikayesi'dir. Roman, İngiliz yazar Charles Dickens tarafından 1859'da yazılmış ve yayınlanmıştır. Eser, 1789'larda Londra ve Paris'te geçer.
"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, bilgelik çağıydı, aptallık çağıydı, inanç çağıydı, inançsızlık çağıydı, Işık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğrudan Cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan diğer tarafa gidiyorduk - kısacası, dönem şimdiki döneme o kadar benziyordu ki, en gürültülü otoritelerinden bazıları, iyi ya da kötü, yalnızca üstün bir karşılaştırma derecesinde kabul edilmesinde ısrar etti."
***
19 Eylül 2025
Kafasına masumiyet halesini yerleştirdiğimiz "kitle"nin bizatihi kendisi, ders alınması gereken tüm tarihten ilk elden sorumludur.
***
İmgesiyle özdeşleşmek gerektiğini düşünenler siyaset muhasebesinde kendilerine yönelik her eleştiriye zorunlu bir karşılık ayırmak zorunda hissederler
***
İnsan dediğimiz doğal bir varlık değildir. Bir fenomendir; yapıcı değil, bilinci yıkıcı olan kurgusal bir oluşumdur. Doğanın somut bilgisinin karşısına diktiği kavramların ilk ve son durağı kanaatlerdir. İnançların biteviye sanrılar üreten sahte dünyasında suni hakikat düşünce formları olarak biçimlenir. Felsefe şafakta doğar, bilim karanlıkta ilerler. İki seçenekli kötü sonsuzlukta fetişleri hakikat mertebesine yükselten insanlardır! Yaşadığımız çağda iyi düşünürün ulaşacağı mutlak bilgi yoktur; düşüncenin ontolojisi değişkenler üzerinde kuruludur, fırtınada yelken açan bir gemi gibi oynaktır, gelişme ve ilerleme eylemi sürekli inkardan beslendiği için kusurludur
***
18 Eylül 2025
Her şiddet öyküsü ruh sağlığının bireysel değil toplumsal dinamiğin negatif titreşimleriyle ilgili fiziksel, psikosomatik bir durum olduğunu bir kere daha göstermektedir. 2400 yıl önce Platon, Kharmides adlı eserinde "Ruhu ya da bedeni ayrı ayrı tedavi etme yanlışı yaygındır" der (157b) Tarihi bir film şeridi gibi geriye doğru sardığınızda ulaşacağınız son eşik "saçma" olacaktır.. Hakikat perdesini araladığımız ve hiyerarşik düzende hitabı sorguladığımızda temsilin abartısı gerçekliğin çöküşüne zemin hazırlar. Delilik, kendini toplumdan korumak isteyen aklın son sığınağıdır.
***
Her yazar, yazarken kekeme bir okurdur; ancak iyi ve meraklı bir okur olmak her yazarın uğraşı değildir. Failin faaliyeti, faaliyetin fiili hakkında uçucu notlar.
Yazmak, her zaman düşündüğünü söyleyebilmek değildir, sert kabukları, kirpi gibi dikenleri olmasına rağmen toplumun asimetrik köşesinde konumlanan yazanın kaderi, yabanın hışmına maruz kalmaktır. Çoğu yazar yüzü silik karanlıklar içindeki okura ulaşmak bir yana sözcükleri hedefine yollayamadan, yazdıklarını görünür kılamadan ölür. Dünya kayıp yazarlar mezarlığıdır. Oysa bazı cümleler göründüğü kadardır, bazılarıysa kuyu. Söyledikçe önünüzde barikatlar oluşacak, düz beyaz kağıda bir itiraz sekmesi konulacaktır. Bir yazar için okurun geri dönüşleri kıymetlidir. Yazmak, uçuruma seslenmek gibidir. Eğer karşı taraftan bir ses geliyorsa yazar, yalnız olmadığını hisseder. Ehliyle söyleştiğinizde çoğalırsınız, ehil olmayanla konuştuğunda tükenir insan. Kalem erbabı bazen yazdıktan sonra siler, ekler çıkarır. Ve, deyip cümleleri birbirlerine teğeller. Vazgeçer, kalemle çizdiklerinin üstüne yeniden yazar. Ne derse desin, düşünenin kıvamına gelmeyen sözcükleri, söyleyecekleri eksik kalır. Cançekişme gibi bir kıvranıştır yazmak, hiçbir zaman "oldu" diyemezsiniz. İnsan kendi için yazmaz. Yazmak, her cümlenin kuruluşunda diğerini gözeten bir eylemdir. Eğer yazıyorsak bu başkalarının varlığını, eleştirisini kabul etmek demektir, yazı kendini anlatmak değil ötekiyle iletişime geçmektir.
Her yazarın kendine özgü kelimelerle boğuşma halleri vardır. Ben ilkönce defterin veya ekranın ortasına kalemle yahut bilgisayarın tuşlarına basarak bir cümle yazarım, bu satırlara arada eklemeler yaptığımda yazı bazen yukarı bazen aşağıya doğu genişler. Görüyorum ki o da benzer bir mücadele içinde: Slavoj Žižek, 2018 yılında Gary A. Olson-Lynn Worsham ile yaptığı söyleşide "Yazma eylemi benim için mutlak bir korkudur” diyor, devam ediyor: "Bilgisayarlardan önce –makas ve bant kullanarak– ne kadar çok fazla kopyalama, kesme ve yapıştırma yapmak zorunda olduğumu tahmin edebilirsiniz, o yüzden bilgisayar işimi epey kolaylaştırdı. Yani, benim için yazma eylemi mutlak bir korkudur". Söylediklerimiz olmasa da eylemimiz, düşünme sürecimiz, aktarma durumumuz bir benzerlik gösteriyor.
***
Slavoj Zizek'in nükteleri fıkraları meşhurdur. Biri Şöyle:
Bir adamı çalışmak için Doğu Almanya'dan Sibirya'ya göndermişler. Adam mektuplarının sansür görevlilerince okunacağını biliyormuş, bu yüzden daha gitmeden dostlarına, "aramızda bir şifre belirleyelim. Benden aldığınız mektup sıradan mavi mürekkeple yazılmışsa doğrudur, kırmızı mürekkeple yazılmışsa yanlıştır." demiş. Bir ay sonra dostları ondan ilk mektubu almışlar. Mektup mavi kalemle yazılıymış ve mektupta şöyle deniyormuş: "Burada her şey harika, mağazalar tıka basa gıda maddesiyle dolu, sinemalarda güzel filmler var, daireler geniş ve lüks. Bulamayacağınız tek şey kırmızı mürekkep." Şimdiye kadarki durumumuz bu şekilde değil mi? İstediğimiz bütün özgürlüklere sahibiz, tek eksiğimiz kırmızı mürekkep. Kendimizi özgür hissediyoruz, çünkü özgür olmadığımızı ifade edecek dilden yoksunuz."
Slavoj Žižek: “Yazma eylemi mutlak bir korku.” https://oggito.com/icerikler/slavoj-i-ek-yazma-eylemi-mutlak-bir-korku-/8053 #oggito @Oggitocom
***
Giriş pasajı en iyi bilinen unutulmaz edebi metinlerden biri de İki Şehrin Hikayesi'dir. Roman, İngiliz yazar Charles Dickens tarafından 1859'da yazılmış ve yayınlanmıştır. Eser, 1789'larda Londra ve Paris'te geçer.
"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, bilgelik çağıydı, aptallık çağıydı, inanç çağıydı, inançsızlık çağıydı, Işık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğrudan Cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan diğer tarafa gidiyorduk - kısacası, dönem şimdiki döneme o kadar benziyordu ki, en gürültülü otoritelerinden bazıları, iyi ya da kötü, yalnızca üstün bir karşılaştırma derecesinde kabul edilmesinde ısrar etti."
***
19 Eylül 2025
Kafasına masumiyet halesini yerleştirdiğimiz "kitle"nin bizatihi kendisi, ders alınması gereken tüm tarihten ilk elden sorumludur.
***
İmgesiyle özdeşleşmek gerektiğini düşünenler siyaset muhasebesinde kendilerine yönelik her eleştiriye zorunlu bir karşılık ayırmak zorunda hissederler
***
İnsan dediğimiz doğal bir varlık değildir. Bir fenomendir; yapıcı değil, bilinci yıkıcı olan kurgusal bir oluşumdur. Doğanın somut bilgisinin karşısına diktiği kavramların ilk ve son durağı kanaatlerdir. İnançların biteviye sanrılar üreten sahte dünyasında suni hakikat düşünce formları olarak biçimlenir. Felsefe şafakta doğar, bilim karanlıkta ilerler. İki seçenekli kötü sonsuzlukta fetişleri hakikat mertebesine yükselten insanlardır! Yaşadığımız çağda iyi düşünürün ulaşacağı mutlak bilgi yoktur; düşüncenin ontolojisi değişkenler üzerinde kuruludur, fırtınada yelken açan bir gemi gibi oynaktır, gelişme ve ilerleme eylemi sürekli inkardan beslendiği için kusurludur
***
18 Eylül 2025
Her şiddet öyküsü ruh sağlığının bireysel değil toplumsal dinamiğin negatif titreşimleriyle ilgili fiziksel, psikosomatik bir durum olduğunu bir kere daha göstermektedir. 2400 yıl önce Platon, Kharmides adlı eserinde "Ruhu ya da bedeni ayrı ayrı tedavi etme yanlışı yaygındır" der (157b) Tarihi bir film şeridi gibi geriye doğru sardığınızda ulaşacağınız son eşik "saçma" olacaktır.. Hakikat perdesini araladığımız ve hiyerarşik düzende hitabı sorguladığımızda temsilin abartısı gerçekliğin çöküşüne zemin hazırlar. Delilik, kendini toplumdan korumak isteyen aklın son sığınağıdır.
***

16 Eylül 2024
Atefeh Sahaaleh, 15 Ağustos 2004, Reyhane Cebbari 19 Ekim 2014, Mehsa Amini 16 Eylül 2022, Nika Shakarami 20 Eylül 2022, Hadis Najafi 21 Eylül 2022, Sarina Esmailzadeh 23 Eylül 2022, Zahra Seddiqi Hamedani ve Elham Choubdar, 5 Eylül 2022'de (2023?) öldürüldüler.
Dünya ne 2014'te tecavüzcüsünü öldürdüğü için 27 yaşında idam edilen Reyhane Cebbari'yi ne Samira Sabzi'yi ne 16 Eylül 2022'de Tahran'da gözaltında şüpheli bir şekilde ölen Mehsa Amini'yi ne de korku salmak için evladına infazı seyrettirilen Hüseyin Xizri’yi unuttu.
16 yaşında bir genç kız olan Atefeh Sahaaleh, "ahlak kurallarını ihlal ettiği" ve bir adamla ilişkisi olduğu iddiasıyla suçlandı. Cinsel istismara uğradığını söyledi ancak İran mahkemesi tarafından 15 Ağustos 2004'te idam edildi.
27 yaşındaki Reyhane Cebbari, 2007'de kendisini tecavüz etmek isteyen bir adamı bıçaklayarak öldürmekten suçlu bulundu. Kendisini savunduğunu söyledi ancak İran mahkemesi kararıyla "cinayet" suçundan idam edildi.
22 yaşında bir Kürt kadın olan Mehsa Amini, Tahran'da "başörtüsü kurallarını ihlal ettiği" gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltında 16 Eylül 2022'de şüpheli bir şekilde öldü; resmi açıklama kalp krizi olsa da işkence ve darp iddiaları devletin sorumluluğunu işaret ediyor.
23 yaşında bir kadın olan Hadis Najafi, Mehsa Amini'nin ölümüne tepki olarak Tahran'da protestolara katıldı. Başörtüsünü çıkararak eylem yaptı ve güvenlik güçleri tarafından gerçek mermilerle vurularak 21 Eylül 2022'de öldürüldü.
16 yaşında bir genç kız olan Nika Shakarami, Mehsa Amini protestolarına katıldığı için güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındı. Cesedi 20 Eylül 2022'de bulundu. Otopsi raporları kafasına darbe aldığını göstermektedir.
16 yaşında bir genç kız olan Sarina Esmailzadeh ve iki çocuk annesi Minoo Majidi, Mehsa Amini protestoları sırasında 23 Eylül 2022 tarihinde Tahran'da güvenlik güçleri tarafından sopalarla dövülerek öldürüldü.
Zahra Seddiqi Hamedani ve Elham Choubdar 5 Eylül 2022'de idam cezası aldı, 2023'te infaz edildiği iddia ediliyor (tam tarih belirsiz)
İdam Sayıları: Amnesty International’a göre, 2022-2023 arasında 11 kişi (bunların bir kısmı kadın) protestolarla bağlantılı olarak idam edildi. Ancak, tüm isimler kamuoyuyla paylaşılmadı.
16 Eylül 2025'te tacizci eski kocasını öldürmekle suçlanan aile içi şiddet mağduru 52 yaşındaki Zahra Fotouhi, rejim tarafından 50 gün içinde asılan 11. kadın oldu. Raporlanan kayıtlara göre İran'da 2025 yılında en az 35 kadın idam edildi.
***
15 Eylül 2025
Hiçbir yalan hakikatten daha güçlü değildir. Yalanı akılda tutmak için sürekli hatırlamak, sürdürmek içinse sürekli yeni yalanlar icat etmek gerekir. 3 çeşit yalan vardır: İlki siyasi mezbahada günbegün karşılaştıklarımız gibi anlamı ve olayı tersyüz ederek doğrudan söylenir. 2.'si orijinalin refleksiyonunun aşınmalara, yıpranmalara, abartmalara maruz kalmış halidir; bu artık yuvasına oturmayan deforme olmuş bir gerçektir. 3. ise istatistiki yalandır.
1872'de yayımlanan Ecinniler adlı romanında Dostoyevsky'nin "Gerçek hiçbir zaman gerçeğe benzemez. Onu gerçeğe benzer hâle getirmek için ille de içine biraz yalan katmak gerekir" dediği gibi sofistike ve maskelenmiş bir tür yalandan söz edilebilir. 1917 tarihli Aforizmalar'daki "Gerçek parçalara ayrılamaz, bu yüzden kendini tanıma yeteneğinden yoksundur. Kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır"cümlesi ise Kafka'nın uzak komşusunu onay beyanıdır.
***
14 Eylül 2025
İslamcı yazar İsmet Özel: "Türk diye bir ırk yoktur. Türkçeyi bize Araplar öğretmiştir" diyor. Türkçe, Azerice, Kırım lehçesi dahil Tatarca, Kazakça, Özbekçe, Uygurca gibi Asyatiktir. Ortadoğulu falan değildir, Altay dil ailesine mensuptur. Arapça ise Afro-Asyatik dil familyasının fasikülüdür; İsa'nın Aramicesi, Yahudilerin İbranicesi gibi Kenanidir, Sami dilleri koluna aittir...
***
Yazmaktan yorulan ellerime, kalem tutmaktan kasılan, titreyen parmaklarıma sanki ilk defa görüyormuş gibi dikkatle, merakla bakıyorum. Kan kusarak ölen mercek ustası bir dostu hatırlıyor zihne düşen resim. Ne diyor Hegel? "Spinoza, modern felsefede kesin yön verici bir noktadır. Seçenek şudur: Ya Spinozacısın ya da felsefeye paydos" (Bkz. Hegel, Seçme Parçalar, s. 461)
Doğru, bir kuvvet başka bir kuvvet tarafından engellenince yön değiştirir. Dünya tarihi, birbirlerinin üzerine yığılan bu tür çekim alanı yaratan fikirlerin tarihidir. İnsanlar konuşladıkları pozisyonlarda lunaparkların içbükey, dışbükey aynaları gibi sabit ve dik durarak kararlılıkla müşterilerini cezbedeceklerdir. Bugün daha bariz anlaşılıyor ki geleceğe yön verecek siyasi tercihler, kurucu metinler kolektif bilinci yaralayan en basit gerçeklerden hareket edeceklerdir.
***

RSDİP, Mart 1898'de Minsk'te kurulur ve 1. Kongre'sini gerçekleştirir. Boris Eidelman'in liderliğinde Stephan Radchenko, Aaron Kramer, Aleksandr Kramer, Aleksand Vannonsky, Abram Mutnik, Kazimir Petrusevich, ve Shemel Kats, Natan Vigdorchik'ten oluşan ekibin önemli kısmı daha sonra Menşevik olarak adlandırılacak oluşumun üyesidir. Lenin kurucular arasında yoktur. ( Bkz. Kotkin, s. 64) Troçki, Bolşevizmin Kurucu Kongresi" olarak Londra'daki 2. Kongre'yi adres gösterir (s. 108) "Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, 1899-1904: Iskra'ya ve Erken Menşevizme Karşı Ekonomist Muhalefetin Belgeleri" Şubat-Mayıs 1914'te yazdığı ve Prosveşçeniye dergisinin 4, 5 ve 6. sayılarında Nisan, Haziran 1914'te yayımlanan (Bkz. UKKTH Agora Kitap s. 117) makalede defaatle kullandığı (s. 101, 104, 105, 106, 110 vd. ) "1903, İkinci Kongre" ibaresi geçmektedir. Bu anlatıma göre RSDİP 1. Kongresi 1898 Mart'ında Minsk'te yapılan kongreyi Lenin "Kuruluş Kongresi" olarak kabul etmektedir.
SSCB Komünist Partisi (SSCB), orijinal olarak Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) 1898'de kurulmuş ve 1952'ye kadar VKP(b) adını taşımış, ardından SSCB Komünist Partisi (SSCB) olmuştur. Toplam 28 kongre yapılmıştır (1-6. kongreler öncül partiler dönemine ait olsa da, geleneksel olarak dahil edilir). Kongreler, partinin en yüksek karar organıydı ve her kongreden sonra Merkez Komite (MK) seçilir, MK ise Politbüro'yu (veya 1952-1966 arası Presidyum'u) belirlerdi. Politbüro, partinin fiili yönetim organıydı.
SSCB Komünist Partisi Kongreleri, kronolojik:
1. Kongre (1898, Minsk)
Merkez Komite: Tam liste yok (öncül parti dönemi, 9 üye). Asil üyeler: Georgy Plekhanov (1856–1918), Julius Martov (1873–1923), Pavel Axelrod (1850–1928). Politbüro: Yok.
2. Kongre (1903, Brüksel/Londra)
Merkez Komite: 25 tam üye, 8 aday. Asil üyeler: Vladimir Lenin Ulyanov, (1870–1924), Georgy Plekhanov (1856–1918), Julius Martov (1873–1923) Pavel Axelrod (1850–1928) Vera Zasulich (1849–1919) Politbüro: Yok.
3. Kongre (1905, Londra)
Merkez Komite: 38 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Plekhanov (1856–1918), Martov (1873–1923), Aleksandr Bogdanov (1873–1928) Politbüro: Yok.
4. Kongre (1906, Stockholm)
Merkez Komite: 25 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Bogdanov (1873–1928), Martov (1873–1923).
Politbüro: Yok.
5. Kongre (1907, Londra)
Merkez Komite: 26 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Bogdanov (1873–1928), Martov (1873–1923), Vera Zasulich (1849–1919).
Politbüro: Yok.
6. Kongre (1917, Petrograd)
Merkez Komite: 21 tam üye, 10 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Lev Kamenev (1883–1936), Grigory Zinoviev (1883–1936), Joseph Vissarionovich Dzhugashvili Stalin (1878–1953), Leon Trotsky (Lev Davidovich Bronstein, (1879–1940)
Politbüro (Geçici): Asil üyeler:
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Grigory Isidorovich Sokolnikov (1888–1939)
Andrei Sergeyevich Bubnov (1884–1938)
7. Kongre (1918, Moskova)
Merkez Komite: 50 tam üye, 40 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Yakov Sverdlov (1885–1919).
Politbüro: Yok (MK yönetiyordu).
8. Kongre (1919, Moskova)
Merkez Komite: 19 tam üye, 10 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Nikolai Bukharin (1888–1938), Mikhail Kalinin (1875–1946).
Politbüro (İlk kalıcı, 25 Mart 1919): Asil üyeler:
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Nikolai Nikolayevich Krestinsky (1883–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Aday üyeler: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
9. Kongre (1920, Moskova)
Merkez Komite: 27 tam üye, 14 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Bukharin (1888–1938).
Politbüro: Asil üyeler:
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Nikolai Nikolayevich Krestinsky (1883–1938) Aday: Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
10. Kongre (1921, Moskova)
Merkez Komite: 25 tam üye, 15 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Kamenev (1883–1936), Vyacheslav Molotov (Gerçek soyadı Skryabin, 1890–1986).
Politbüro: Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Yedek üyeler:
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
11. Kongre (1922, Moskova)
Merkez Komite: 27 tam üye, 17 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Stalin Genel Sekreter seçilir (1878–1953), Trotsky (1879–1940), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
12. Kongre (1923, Moskova)
Merkez Komite: 40 tam üye, 23 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Bukharin (1888–1938), Alexei Rykov (1881–1938).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Georgy Leonidovich Pyatakov (1890–1937)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Aday üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
13. Kongre (1924, Moskova)
Merkez Komite: 53 tam üye, 38 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Rykov (1881–1938), Bukharin (1888–1938).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Yedek üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Nikolai Aleksandrovich Uglanov (1886–1937)
14. Kongre (1925, Moskova)
Merkez Komite: 63 tam üye, 44 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Bukharin (1888–1938), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Aday üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Nikolai Aleksandrovich Uglanov (1886–1937)
15. Kongre (1927, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Bukharin (1888–1938), Rykov (1881–1938), Tomsky (1880–1936), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936) Yedek üyeler:
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Jozef Kozioł (Josef Kosior, 1891–1939)
16. Kongre (1930, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Molotov (1890–1986), Kaganovich (1893–1991), Kliment Voroshilov (1881–1969), Sergey Kirov (1886–1934).
Politbüro: Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Jozef Kozioł (Josef Kosior, 1891–1939)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969) Yedek üyeler: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Karl August Bauman (1892–1937)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
August Ivanovich Kossior, (1896–1939)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
17. Kongre (1934, Moskova)
Merkez Komite: 71 asil üye, 68 yedek (Büyük Temizlik'te çoğu idam edildi). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Kirov (1886–1934), Molotov (1890–1986), Voroshilov (1881–1969), Kaganovich (1893–1991).
Politbüro: Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Sergey Mironovich Kirov (1886–1934) Josef Kosior, (1891–1939) Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969) Yedek üyeler: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Karl Bauman (1892–1937) Vlas Chubar (1891–1939)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946) August Kossior (1896–1939) Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Pavel Postyshev (1887–1939)
18. Kongre (1939, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday (Temizlik sonrası yenilendi). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Molotov (1890–1986), Voroshilov (1881–1969), Kaganovich (1893–1991), Andreyev (1895–1973).
Politbüro: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953) Yedek üyeler: Lavrentiy Pavlovich Beria (1899–1953)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
19. Kongre (1952, Moskova)
Merkez Komite: 125 tam üye, 125 aday (Presidyum'a dönüştü). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Malenkov (1901–1988), Beria (1899–1953), Khrushchev (1894–1971), Molotov (1890–1986).
Politbüro (Presidyum, 25 tam üye): Asil üyeler:
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Artyom (Fyodor Sergeyev, 1893–1921)
Lavrentiy Pavlovich Beria (1899–1953)
Aleksey Ivanovich Bogov (doğum, ölüm bilinmiyor–?)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Sergey Vasilyevich Vavilov (1891–1951)
Vasily Sergeyevich Zverev (1884–1966)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Aleksey Aleksandrovich Kuznetsov (1905–1950)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Panteleimon Kondratyevich Ponomarenko (1902–1984)
Matvei Fyodorovich Shkiryatov (1883–1954)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Ivan Fyodorovich Tevosyan (1902–1980)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894-1971)
Vlas Yakovlevich Chubar (1891–1939)
Aleksandr Ivanovich Chuyev (1914–1983)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970) Yedek üyeler: Alekseyev, Mir Jafar Bagirov (1896–1956)
20. Kongre (1956, Moskova)
Merkez Komite: 133 Asil 122 yedek. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Molotov (1890–1986), Malenkov (1901–1988), Mikoyan (1895–1978), Suslov (1902–1982).
Politbüro (Presidyum): Asil üyeler:
A.I. Aristov (1902–1970)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Aleksey Ivanovich Kirichenko (1908–1975)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Mikhail Georgiyevich Pervukhin (1904–1978)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Otto Vilgelmovich Kuusinen (1881–1964)
Pyotr Nikolayevich Pospelov (1898–1979)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982) Yedek: Aleksandr Pavlovich Belyaev (1911–?)
21. Kongre (1959, Moskova)
Merkez Komite: 126 tam üye, 91 aday. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Mikoyan (1895–1978), Suslov (1902–1982).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Yevgeny Aleksandrovich Vuchetich (1908–1974)
Vladimir Ivanovich Dekanozov (1891–1953)
Zaporozhets (Zaporozhets, 1906–1989)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Ashot Ashotovich Musaelyan, 1904–1975)
Nikolai Andreyevich Nasyrov (1918–1990?)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Pyotr Nikolayevich Pospelov (1898–1979)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Yedek: Belyaev (1911–?)
22. Kongre (1961, Moskova)
Merkez Komite: 175 tam üye, 155 aday. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Podgorny (1903–1983).
Politbüro (Presidyum): Aleksandra Aleksandrovna (doğum, ölüm bilinmiyor)
Anashkin (Viktor Anashkin, 1915–?)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Ivan Ivanovich Yefremov (1904–?)
Zelenov (Nikolay Zelenov, 1909–?)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Boris Yefimovich Kovalev (1911–?)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Aleksandrovich Kuznetsov (1905–1950, yeniden?)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Usman Kosimov Mukhitdinov (1913–?)
Nikolay Grigoryevich Ignatyev (1908–1986)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Nikolay Mikhailovich Shvernik (1888–1970) Aday: Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
23. Kongre (1966, Moskova)
Merkez Komite: 195 tam üye, 165 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Podgorny (1903–1983), Mazurov (1914–1989).
Politbüro (Presidyum'dan Politbüro'ya dönüş)
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973, yaşlı)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Ivan Ivanovich Yefremov (1904–?)
Nikolay Zelenov (1909–?)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Boris Yefimovich Kovalev (1911–?)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Usman Kosimov Mukhitdinov (1913–?)
Nikolay Grigoryevich Ignatyev (1908–1986)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Nikolay Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994) Aday: Vladimir Yefremovich Demichev (1917–?)
24. Kongre (1971, Moskova)
Merkez Komite: 241 tam üye, 152 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Kirilenko (1906–1990), Mazurov (1914–1989), Haydar Aliyev (1923–2003).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Heydar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Vladimir Vasilyevich Shcherbitsky (1918–1990)
Fyodor Davydovich Kulakov (1918–1978)
Andrey Pavlovich Kirillov (1915–1988) Yedek üyeler:
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Pyotr Vasilyevich Fedorenko (1907–1989)
Vitaly Vasilyevich Fedorchuk (1918–2011)
Boris Aleksandrovich Gromov? (Gromyko, Andrey Andreyevich Gromyko 1909–1989)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
25. Kongre (1976, Moskova)
Merkez Komite: 287 tam üye, 139 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Kirilenko (1906–1990), Kunaev (1912–1993), Aliyev (1923–2003).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989, emekli)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001, atıldı)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Heydar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Pyotr Vasilyevich Fedorenko (1907–1989)
Vitaly Vasilyevich Fedorchuk (1918–2011)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Yuri Vladimirovich Andropov (1914–1984)
Konstantin Ustinovich Chernenko (1911–1985)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Aday üyeler:
Ivan Vlasovich Kapitonov (1919–2002)
Rashidov (1915–1983), Romanov (1923–2008), Solomentsev (1916–2008), Sokolov (1911–2012), Ustinov (1908–1984), Shcherbitsky (1918–1990)
26. Kongre (1981, Moskova)
Merkez Komite: 319 tam üye, 171 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982),
Suslov (1902–1982),
Tikhonov (1905–1997), Andropov (1914–1984), Chernenko (1911–1985), Gromyko (1909–1989).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990, emekli)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Dmitry Fyodorovich Ustinov (1908–1984)
Yuri Vladimirovich Andropov (1914–1984)
Konstantin Ustinovich Chernenko (1911–1985)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Arvid Yanovich Pelshe (1899–1983)
Grigory Vasilyevich Romanov (1923–2008)
Geidar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Shamad Mamed oglu Rashidov (1917–1983)
Fyodor Davydovich Mortazavi?
Fikryat Akhmed oglu Demirchiyev (1925–?)
Boris Aleksandrovich Solomentsev (1916–2008)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1937–2012) (1926–2018)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Ivan Vasilyevich Kapitonov (1919–2002)
Aday üyeler:
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Masherov (1918–1980), Shcherbitsky (1918–1990)
27. Kongre (1986, Moskova)
Merkez Komite: 307 tam üye, 100 aday. Asil üyeler: Gorbachev (1931–2024), Ligachev (1920–2021), Ryzhkov (1929–2020), Yakovlev (1923–2011), Chebrikov (1923–1999).
Politbüro: Mikhail Sergeyevich Gorbachev (1931– 2024) Grigory Vasilyevich Romanov (1923–2008)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Boris Konstantinovich Pugo?
Yegor Kuzmich Ligachev (1920–2021)
Vadim Andreyevich Medvedev (1925–2024)
Nikolay Ivanovich Ryzhkov (1929–2020)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Aleksandr Nikolaevich Yakovlev (1923–2011)
Viktor Mikhailovich Chebrikov (1923–1999) Yedek: Boris Karlovich Pugo (1937–1991),
Boris Yeltsin (1931–2007)
28. Kongre (1990, Moskova)
Merkez Komite: 433 tam üye Asil üyeler:
Gorbachev (1931–2022),
Ivashko (1932–1992),
Bakatin (1937– 2022),
Kryuchkov (1924–2007),
Nazarbayev (1940–hayatta).
Politbüro: Mikhail Sergeyevich Gorbachev (1931–2022) Vladimir Antonovich Ivashko (1932–1992)
Vadim Viktorovich Bakatin (1937–2005? 2022)
Yury Prokofyevich Bratchenko (1933–?)
Viktor Mikhailovich Chebrikov (1923–1999)
Fikryat Akhmed oglu Demirchiyev (1925–?)
Nikolay Vladimirovich Gidaspov (1931–2021)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Vladimir Ivanovich Gurenko (1940–?)
Lev Nikolayevich Karavayev (?)
Konstantin Fyodorovich Katushev (1927–2010)
Vladimir Aleksandrovich Kryuchkov (1924–2007)
Yegor Kuzmich Ligachev (1920–2021)
Anatoly Ivanovich Lukyanov (1930–2008)
Lev Borisovich Melnikov (1906–1981)
Vasily Ivanovich Nikonov (?)
Boris Yefimovich Puškarev (?)
Boris Dmitrievich Razumovsky (1933–?)
Nikolay Ivanovich Ryzhkov (1929–2020)
Yefgeny Aleksandrovich Stroyev (1937–hayatta)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Aleksandr Nikolaevich Yakovlev (1923–2011)
Boris Nikolayevich Yeltsin (1931–2007)
***

Hikâye, "Samarra'da Randevu" (Appointment in Samarra) olarak bilinir ve genellikle Somerset Maugham tarafından 1933'te yayımlanan bir kısa hikâye olarak tanınır. Ancak, Maugham bu anlatıyı bir Mezopotamya masalından uyarladığını belirtmiştir. Söylencenin kökeni, İslam dünyasında yaygın olan bir kıssaya dayanır ve özellikle Sufi geleneğinde sıkça anlatılır. Bu tür hikâyeler, kaderin kaçınılmazlığı temasını işler. Orijinal anlatıcının kim olduğu kesin değilse de, hikâye anonim bir halk masalı olarak kabul edilir. Maugham tarafından modern bir şekilde yeniden kaleme alınanan mesel şöyledir:
Ölüm: Samarra'da buluşalım
Bağdat’ta bir tüccar, alışveriş yapması için uşağını pazara yollar. Bir süre sonra uşak, yüzü kireç kesilmiş bir halde, titreyerek geri dönüp şunları söyler:
“Efendim, tam pazar yerine varmıştım ki, kalabalıktan tuhaf bir adam beni itti, dönüp bakınca onun ölüm olduğunu gördüm. Bana ödevini yapmamış bir öğrenciye öğretmeninin bakması gibi hem şaşkın hem de tehditkâr bir tebessümle baktı. Şimdi bana ödünç bir at verirseniz bu şehirden ve kaderimden kaçacağım. Samarra’ya gideceğim. Ölüm beni orada bulamaz."
Bunun üzerine tüccar, atını adama ödünç verir. Uşak, ata binip mahmuzlarını hayvanın sağrısına geçirir ve dörtnala çekip gider.
Bir müddet sonra tüccar pazar yerine iner, kalabalığın arasında Ölüm’ü görünce yanına sokulup, "bu sabah uşağıma niye tehditkâr davrandın?" diye sorar.
Ölüm, "Tehditkâr bir hareket değildi o, sadece şaşkınlığımın bir ifadesiydi. Onu Bağdat’ta görünce şaşırdım, çünkü onunla bu akşam Samarra’da bir randevumuz var!" der.
***

Olympos'taki tanrıların ateşini çalan ölümsüz Prometheus'u Zeus'un kartalı, ciğerini parçalayarak cezalandırır. Aiskhylos (MÖ 525 - 456) Zincire Vurulmuş Prometheus'ta şöyle yazar: Şunu bil ki şu kötü kaderimi, senin köleliğine değişmem dünyada, Zeus'a uşak olmaktansa, şu kayanın kulu olmak yeğdir bana. Şiiri paylaşan Marx, "Prometheus, felsefe takviminin en yüce azizi ve şehididir" der. Ölümsüz Prometheus sonsuza kadar sürecek cezanın ve acının kurbanı olur.
Resim: Theodoor Rombouts, (1597–1637)
***
10 Eylül 2025
Hayat çok katmanlı kompozit malzemeden oluşur. Psikoloji, yatırım yaptığınız kimliktir. Maddesi, öznesi ve plastitesi olan benzerlerinden ayrılmış tekil bilinçtir. Anlam'a doğruluğunu bahşeden içine doğduğu ve yaşadığı dünyadır. Önkabuller, verili olanın imkan ufkuna yansır. Projeksiyon ekonomi politikin nefesi ve refleksiyonudur. Mantık doğru bir çizgide ilerlemediğinde diyalog sonlandırmalıdır. Günümüzdeki güncel tartışma düşüncenin karşı tezi değil bir fetüste oluşum halindeki düşünceyi katmanlarda yaratamadan boğmanın, rakibi aşındırmanın refleksidir. Sağlıklı iletişim, benzer bilgilerle ufka farklı zaviyeden bakmalarına rağmen zihnen eşit olanlar arasında gerçekleşir. İnsan, kendi düşünce akışı içinde sınırsıza bir sınır çizer, bir form verir, kendi görsel haritasında yepyeni bir coğrafyayı tohumlar, yaratır, mekanları akitle inşa eder. "Anlam" bir sözcüktür ve tek başına ses getirmekten yoksundur, fragmanlar ancak bağlantılara köprü olduğunda farkındalık yaratır.
***
İbn Haldun'a atfedildiği gibi keşke coğrafya kader olsa da Sinoplular Diogenes'in, Aydınlılar, Didimliler Thales'in, Denizlililer Epiktetos'un, Çanakaleliler Straton'un, Efesliler Herakleitos'un, Efesli Artemidorus Daldianus'un Tarsuslular Stoacı Zenon'un, Niğdeliler Apollonios'un, Çanakaleliler Aristoteles'in mirasına sahip çıkıp bu filozofların hemşerisi olmakla övünselerdi.
***
Suya atılan taşın etrafında giderek büyüyen hareler halinde dalga oluşturması gibi refah, yakın çevreden başlar. Siyasetçinin kalabalıklara verdiği bağış, bağışlanmanın bedelidir. Monarkın örfü, ahlakın mezarıdır. Tarihin bilinciyle, bilincin tarihi birbirini olumlamaz. Tarihin bilinci, çokluğun ıstırabına karşı azınlığın istibdatıdır. Bilincin tarihi, azınlığın ıstırabına karşı çoğunluğun istibdatıdır. İlkinde tahakküm eden güç azınlıktır. Diğeri ise kitlelerin, yaratıcı azınlığa zulmudür.
***
Nietzsche, 1872'de dersine şu cümleyle başlar: Felsefe herkesin gözü önünde duran şeye şaşkınlıkla bakmaktır. Wittgenstein ise Kesinlik Üstüne'nin 467. fragmanında şunu yazar: Bir filozofla oturuyorum. Bir ağacı göstererek defalarca "onun bir ağaç olduğunu biliyorum", diyor. Deli değil sadece felsefe yapıyoruz. Kaynak, 1872 yazında verdiği "Die vorplatonischen Philosophen" konulu dersi. Aktaran: Christian J. Emden, Modern Siyasal Düşünce ve Friedrich Nietzsche
***
7 Eylül 2025
Francis Fukuyama'ya atfedilen Tarihin Sonu tezi aslında Marxsist öngürünün "sıralı toplum" tezlerinin bir yansımasıdır. Engels, Köken'de üreticilerin özgür ve eşit bir birlik temeli üzerinde yeniden düzenlenecek toplum eski mekanizmayı asar-ı atika müzesinde, çıkrık ve tunç baltanın yanına koyacaktır, der. Bütün tarih, sınıf mücadelesinin tarihidir" cümlesi bir kralcı olan liberal Fransız siyasetçi/tarihçi François Guizot'ya (1787-1874) aittir. Fukuyama Marx'tan etkilenmiştir. Bkz. Felsefenin Sefaleti son paragraf: Sınıfların ve sınıf karşıtlıklarının bulunmadığı bir düzende toplumsal evrimler artık politik devrimler olmaktan çıkacaktır..
***
Toplumun sürükleyici akil kişisi, Sartre'ın tarifiyle sorumlusu olan entelektüelin sürekli şapkadan tavşan çıkartmak gibi bir misyonu yoktur. Münevver eleştirisi yapma dürtüsüyle mürekkeplerini ucuz espri uğruna satanların müşterileri vasatlıkla yetinebilirler. Uykusuz, Penguen, Leman, Limon, N'aber vd. dergilerde yer alan sersem sepelek çizgi örneklerine telif hakkı davalarına muhatap olmamak için yer veremiyoruz. Ancak karikatürleştirme ihlalleriyle yaşadığımız toplumda "aydın" giderek daha da müttefiksiz kalan bir anomali haline gelmektedir.
***
Doğanlar ile ölenler kıyasladığında dünya büyük bir mezardır. Bazıları başka bir dünyanın umudunu şaşılık alameti olarak görebilir. Ne ki acıların üzerini örten kesif bulutu algılamadan dünyayı zebanilerin istilasına uğramış korkunç bir rüya olarak tasvir etmek kaba romantizmdir. Devletler, şiddet aygıtını kurumsallaştıran ve gerektiğinde ihraç eden yapılardır. Filistin, Filistinlilerindir. Gazze için her şeyi söyleyip hiçbir şey yapmayanların safında olmanın utancı büyük bir vebaldır, insanlık kan ağlıyor. Kendi mezalimine yer açmak için her an emperyalizme lanet yağdıranlar bilmelidir ki mazlumların dostu cebrin, şiddetin mağduru olan halklardır.
***
6 Eylül 2025
Mümkün, zaten olan değildir. Tarihin bir yerinde, mücbir bir sebeple sıradışı bir tezahür, bir anomali, bir emrivaki neden olarak zuhur edendir. Şartların edepsizce yarattığıdır. Gün ışığı görmemiş karanlık sorulara kanat takan cevaplar vardır. Bir düşünürü henüz düşünmediği şeylere cevap vermeye hazırlayan hayatın akışıdır. Felsefede retorik kalıplar, sıkıcı tekrarlar, becerinin bittiği ve zekanın tükendiği yerde başlar.
***
Hoş olmayan şeyleri görmezden gelin, nahoş olanların üzerinden sekerek atlayın, su birikintisiyle karşılaştığınızda sıçrayın, bilmediğiniz topa girmeyin, çözemeyeceğiniz düğümlere arkanızı dönün; sakın üzmeyin kendinizi.
***
Ortam karanlık, güven duygusu ne kadar zedelenmişse verilen mesaj da bir o kadar kaygı verici olur. Ceza faili etkisizleştirirken etkiyi toplumsallaştırır. Azabı bireysel olmaktan çıkartarak kamusallaştırır.
***
Geçmişin şimdiye dahil edilmesi şimdinin geleceğinde açılan bir yaradır. Sürünün arzusu, güruhun bereketiyle sınırlıdır. Siyasetçi, kendi çıkarını toplumun menfaati gibi takdim edecektir. Değişmez, bütüncül bir anlamlandırma rejimine sahip olabilseydik mana ve maksat ile atıf yapılacak sembol örtüşürdü. Bugünü anlatacak kelimeler sahtekarlık, sersemlik, cüret, karanlık, zor ve tekinsizliktir. Yapısal kusurlardan oluşan bir siyasal imalatı eğer beşeri gücü varsa dayatmalar yaşatır.
***
Düşüncelerin kullanım değeri, anıların değişim bedeli vardır. Mizah olarak görülen eleştiri mahrem derinliklerden, zihinsel duvarlar içinde zoraki tutulan ilişkilerden bahsediyordur. Yarayı deşerken toplum üstüne düşünür. Operatif olan hiciv tamamen reflektiftir.
***
Spinoza, Georg Hermann Schuller'e yazdığı Ekim 1674 tarihli 58. mektupta "Havaya atılan taşın eğer bilinci olsaydı yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı" der. Cümlenin Latince orijinali şöyle: Sicut lapis qui in aerem proiicitur si conscientiam haberet putaret se ex suo arbitrio cadere.

Spinoza'nın Georg Hermann Schuller'e yazdığı 58. mektubun (Ekim 1674) kısaltılmış Türkçe çevirisidir.
B.D.S.'den pek biligli ve tecrübeli beyefendi G. H. Schuller'e [57. Mektuba cevaben yazılmıştır.]
Pek tecrübeli beyefendi,
Dostumuz J.R.'in yazdığı mektubun gölgede kalan bazı ifadelerine cevap verme ihtiyacı duydum. Descartes'in "De l'Homme" (Latince: De Homine) / "İnsan Üzerine" kitabında, benim dostumun değelendirdiği gibi insan iradesinin ne kadar güçlü ve ne kadar zayıf olduğu konusunda kesin bir görüş yoktur. Tüm bunların ötesinde, insanın kendi öz iradesiyle hareket ettiği kadar dış etkenlerle de şekillendiği bir gerçektir. Bu gerçek, insanın özgür iradesini sınırlayan bir durum yaratır. Bununla birlikte, bu durumun insan iradesini tamamen yok ettiğini söyleyemeyiz. İnsanın kendi bilinciyle hareket ettiği durumlar vardır ve bu durumlar, iradenin özgür bir şekilde işlediğini gösterir.
Örneğin, havaya atılan bir taş eğer bilinci olsaydı, yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı. Ancak bu, taşın kendi iradesiyle hareket ettiğini değil, doğanın yasalarına tabi olduğunu gösterir.
İnsanın durumu da buna benzerdir. Bizler, kendi irademizle hareket ettiğimizi sanırız, ancak çoğu zaman dış etkenler ve doğanın yasaları bizi yönlendirir. Bu nedenle, iradenin özgürlüğü tartışılır bir konudur. Descartes’in görüşleri bu noktada bize bir ışık tutabilir, ancak kesin bir sonuca varmak için daha derin bir inceleme gereklidir.
Pek bilgin beyefendi, bu konudaki düşüncelerimi sizinle paylaşmaktan mutluluk duydum. Sizin de bu konuda görüşlerinizi bekler, size sağlık ve esenlik dilerim.
Saygılarımla,
B.D.S.
Ekim 1674
***
4 Eylül 2025
Gerçi palamut ciddiyetinin yakıştığı bazı meslekler vardır ama mizah yönünden nasipsiz olan filozoflar genellikle nükteden uzak olurlar. Zizek bu konuda bir istisnadır. Türkiye'de sosyalist hareketler üzerine bir risale yazan Münir Süleyman Çapanoğlu'nun "Basın Tarihimizde Mizah Dergileri" adlı bir derlemesi var. Araştırmacılar için iyi bir kaynaktır. Mizah yapmak için ya gerçeği tepetakla etmek ya da iç/dış bükey aynalarda olduğu gibi görüntüyü ve hakikati deforme etmek gerekir. Hegel, "Mutsuz bilincin karşısında komik bilinç bulunur" der. Mizah gevrek bir sırıtıştan, eblehleri besleyen yemlemelerden öte bir zekayı gerektirir. Eğer konuşma ve iletişim sağlamada makbul bir amaç varsa alay etmek, kişinin söylediği ve savunduğunun anlaşılmasını engelleyen kötü bir stratejidir. Tabii ortada bir nosyon, bir fikir varsa söylediklerimiz geçerlidir. Nietzsche'den Oğuz Atay'ı ayıran mizah ve umuttur. Tüm çürümüş yapıları kökünden sökmeyi isteyen her öznenin yoldaşı ve edebi failidirler. Ancak fiiliyattaki konum genellikle modern olana yabancılaşan ve trajedijileriyle tarihi geriye götürenlerin stratejilere katkı sağlamak olur. Turgut Çeviker'e bir selam vererek ükemizde yayımlanan mizah dergilerinin yaklaşık birbuçuk asırlık kronolojisi şöyle sıralayabiliriz: Diyojen (1869) Terakki (1870) Letaif-i Asar (1871) Çıngıraklı Tatar (1873) Âyine (1875) Kahkaha (1875) Çaylak (1876) Diken (1908) El Üfürük (1908) Guguk (1908) Kalem (1908) Karagöz (1908) Cem (1910) Yarım Ay (1920) Güleryüz (1921) Akbaba (1922) Aydede (1922) Zümrüd-ü Anka (1923) Karikatür (1936) Markopaşa (1946) Karakedi (1951) Tef (1954) Dolmuş (1956) Ustura (1969) Gırgır (1972) Salata (1972) Çarşaf (1975) Fırt (1976) Dıgıl (1977) Limon (1985) Hıbır (1989) Pişmiş Kelle (1990) Leman (1991) L-Manyak (1996) Kemik (2001) Lombak (2001) Penguen (2002) Uykusuz (2007) Naber (2008) Bayan Yanı (2012) OT (2013) Misvak (2014)
***
3 Eylül 2025
Hatırlamak azaptır, sorumluluktur. Şayet unutmasak, beşeri hayatın bunca yükünü nasıl taşırdık!İnsanlar, yorgun belleklerinde kendilerine biraz yer açmaya karar verdiklerinde acılarını değil daha çok mutluluk anılarını silerler. Acı, güçsüz/çaresiz kaldığında kendini kamuya açar "vicdan" olur. Örneklerdeki gibi güçlü olduğunda ise "hınç" olarak varını yoğunu ortaya koyar. Hatırlamak onarıcı değil çoğunlukla yaralıyıcıdır. Psikanalizin köklerini oldukça gerilerde, Platon, Menon diyalogunda bulabiliriz. Sokrates, öğrenmenin hatırlamak olduğunu ispatlamaya girişir. Antik Yunan'dan İsa'ya geçildiğinde itiraf, Hristiyanlık'ta yedi temel sakramentten biri olarak karşımıza çıkar. Ne var ki eksiği bulabilmek hedefi bütünü görebilmeyi gerektirir.
***
Fenomenler, şeylerin göründüğü hâliyle temsilleri, numenler ise şeylerin olduğu hâliyle temsilleridir; amenna. Ancak ilişkileri "tasarım" olarak kavramsallaştıran nedir? Duyarlığın, kültürel "şey"in tanımı yetersiz; mantıksal ayrımın altında yatan kendinden bir neden daha vardır. İnsan, özgür iradesini büyük bir boşlukta gerçekleştirmez. Baştaki konuya dönüyoruz: Kuvvetlerin etkisine hazır sahnede dönüşen esas figür nedir? Tabii ki kanlı canlı insanlardır, bireylerdir. Çoğul haliyle söylersek hareket halindeki toplumdur. Tecihler minor alanda hükmünü sürdürür. Çürüme içten, çekirdekten başlar ancak as'l değişim bir dış nedenle olur. Şeyler, nedenleriyle açıklanmak zorundadır. Spinoza ile devam edersek: "Sözgelimi, Tanrı'nın doğasını bildiğimiz takdirde Tanrı'nın varoluşunun olumlanması kendi doğamızdan ürer. Tıpkı üç açısının iki dik açıya eşit olmasının üçgenin doğasından kaynaklanması gibidir. (21. Mektup) Havaya atılan taşın eğer bilinci olsaydı yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı. (58. Mektup) Üçgenin iradesi, üçgenin tabiatıdır. TPI, VI. Bölüm. vd.
***
2 Eylül 2025
Kapitalizm öncesi ekonomik sistemlerde soytarı kralın, marangoz demircinin, buğday yetiştiren çiftçi fırıncının; her meslek grubu bir diğerinin tamamlayıcısıdır. Burjuva üretim ilişkilerindeyse bütün işlikler, fabrikalar, meslekler, haneler ve tüm insanlar birbirlerinin rakibidir.
***
1 Eylül 2025
Hiçbir fikir boşluktan doğmaz. İlham, olan tasarımlara bazen refakat bazen de vekalet eder. Refakat edene sahici deriz. Vekalet edenin ise bir hikayesi mutlaka vardır ama o hikayenin kendine ait olduğunu kanıtlaması önemlidir. Medeniyetler savaşı zırvalıktır. Eşitsizliği tanımlamak gerekiyorsa tarihe gömülü duran ruhları çağırmak, ölüleri mezarlarından çıkarmak yerine bugünkü durumu yaratan dirilere bakmak, nefretin kaynağı aktörlerin rol aldığı kutupları adlandırmak, sınıfları ismiyle çağırmak gerekir. Siyasette her yeni ürün, varolan adaletsizliği pekiştirmiştir. Bazıları, bulunduğumuz dünyanın kaçış çizgisi, umuda açılan kapısıdır. Liberal demokratlar gibileri ise tıkalı bir damar.
***
31 Ağustos 2025
Tarihçi Publius Cornelius Tacitus'a (ms 56 - 120) göre
Calgacus’un Romalılar hakkında söylediği iddia edilen sözler, Agricola adlı eserinde yer alır. Tam metin, Tacitus’un Calgacus’a atfettiği bir konuşmadan alıntıdır ve Roma İmparatorluğu’nun yayılmacı politikalarını eleştiren güçlü bir retoriğe sahiptir. Metin, Agricola, 30-32. bölümlerinden Calgacus’un konuşmasının İngilizce çevirisinden Türkçeye uyarlanmış halidir.
Sınırsız talan arzularıyla önce karayı sonra denizi tüketinceye kadar yağmalayanlar dünyanın haydutlarıdır. Düşman zenginse açgözlüdürler; fakirse işgal ve iktidarla yetinirler. Ne doğu ne batı onları doyurabilmiştir. Zenginlik ve yoksulluğu aynı hırsla isterler. Yağmaya, katliama, talana "imparatorluk" adını verirler; arkalarında bir harabe bırakırlar ve buna "barış" derler.
Metnin orijinal Latincesi (Agricola 30.4-5):
“Raptores orbis, postquam cuncta vastantibus defuere terrae, mare scrutantur: si locuples hostis est, avari; si pauper, ambitiosi; quos non Oriens, non Occidens satiaverit. Soli omnium opes atque inopiam pari affectu concupiscunt. Auferre, trucidare, rapere falsis nominibus imperium, atque ubi solitudinem faciunt, pacem appellant.
Calgacus (bazen Calgacos veya Galgacus), MS 83 veya 84'te kuzey İskoçya'daki Mons Graupius Muharebesi'nde Gnaeus Julius Agricola'nın Roma ordusuyla savaşan Kaledonya Konfederasyonu'nun reisidir. Adı, Brittonik *calg-ac-os, 'bıçağa sahip' olarak yorumlanabilir.
16 Eylül 2024
Atefeh Sahaaleh, 15 Ağustos 2004, Reyhane Cebbari 19 Ekim 2014, Mehsa Amini 16 Eylül 2022, Nika Shakarami 20 Eylül 2022, Hadis Najafi 21 Eylül 2022, Sarina Esmailzadeh 23 Eylül 2022, Zahra Seddiqi Hamedani ve Elham Choubdar, 5 Eylül 2022'de (2023?) öldürüldüler.
Dünya ne 2014'te tecavüzcüsünü öldürdüğü için 27 yaşında idam edilen Reyhane Cebbari'yi ne Samira Sabzi'yi ne 16 Eylül 2022'de Tahran'da gözaltında şüpheli bir şekilde ölen Mehsa Amini'yi ne de korku salmak için evladına infazı seyrettirilen Hüseyin Xizri’yi unuttu.
16 yaşında bir genç kız olan Atefeh Sahaaleh, "ahlak kurallarını ihlal ettiği" ve bir adamla ilişkisi olduğu iddiasıyla suçlandı. Cinsel istismara uğradığını söyledi ancak İran mahkemesi tarafından 15 Ağustos 2004'te idam edildi.
27 yaşındaki Reyhane Cebbari, 2007'de kendisini tecavüz etmek isteyen bir adamı bıçaklayarak öldürmekten suçlu bulundu. Kendisini savunduğunu söyledi ancak İran mahkemesi kararıyla "cinayet" suçundan idam edildi.
22 yaşında bir Kürt kadın olan Mehsa Amini, Tahran'da "başörtüsü kurallarını ihlal ettiği" gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltında 16 Eylül 2022'de şüpheli bir şekilde öldü; resmi açıklama kalp krizi olsa da işkence ve darp iddiaları devletin sorumluluğunu işaret ediyor.
23 yaşında bir kadın olan Hadis Najafi, Mehsa Amini'nin ölümüne tepki olarak Tahran'da protestolara katıldı. Başörtüsünü çıkararak eylem yaptı ve güvenlik güçleri tarafından gerçek mermilerle vurularak 21 Eylül 2022'de öldürüldü.
16 yaşında bir genç kız olan Nika Shakarami, Mehsa Amini protestolarına katıldığı için güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındı. Cesedi 20 Eylül 2022'de bulundu. Otopsi raporları kafasına darbe aldığını göstermektedir.
16 yaşında bir genç kız olan Sarina Esmailzadeh ve iki çocuk annesi Minoo Majidi, Mehsa Amini protestoları sırasında 23 Eylül 2022 tarihinde Tahran'da güvenlik güçleri tarafından sopalarla dövülerek öldürüldü.
Zahra Seddiqi Hamedani ve Elham Choubdar 5 Eylül 2022'de idam cezası aldı, 2023'te infaz edildiği iddia ediliyor (tam tarih belirsiz)
İdam Sayıları: Amnesty International’a göre, 2022-2023 arasında 11 kişi (bunların bir kısmı kadın) protestolarla bağlantılı olarak idam edildi. Ancak, tüm isimler kamuoyuyla paylaşılmadı.
16 Eylül 2025'te tacizci eski kocasını öldürmekle suçlanan aile içi şiddet mağduru 52 yaşındaki Zahra Fotouhi, rejim tarafından 50 gün içinde asılan 11. kadın oldu. Raporlanan kayıtlara göre İran'da 2025 yılında en az 35 kadın idam edildi.
***
15 Eylül 2025
Hiçbir yalan hakikatten daha güçlü değildir. Yalanı akılda tutmak için sürekli hatırlamak, sürdürmek içinse sürekli yeni yalanlar icat etmek gerekir. 3 çeşit yalan vardır: İlki siyasi mezbahada günbegün karşılaştıklarımız gibi anlamı ve olayı tersyüz ederek doğrudan söylenir. 2.'si orijinalin refleksiyonunun aşınmalara, yıpranmalara, abartmalara maruz kalmış halidir; bu artık yuvasına oturmayan deforme olmuş bir gerçektir. 3. ise istatistiki yalandır.
1872'de yayımlanan Ecinniler adlı romanında Dostoyevsky'nin "Gerçek hiçbir zaman gerçeğe benzemez. Onu gerçeğe benzer hâle getirmek için ille de içine biraz yalan katmak gerekir" dediği gibi sofistike ve maskelenmiş bir tür yalandan söz edilebilir. 1917 tarihli Aforizmalar'daki "Gerçek parçalara ayrılamaz, bu yüzden kendini tanıma yeteneğinden yoksundur. Kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır"cümlesi ise Kafka'nın uzak komşusunu onay beyanıdır.
***
14 Eylül 2025
İslamcı yazar İsmet Özel: "Türk diye bir ırk yoktur. Türkçeyi bize Araplar öğretmiştir" diyor. Türkçe, Azerice, Kırım lehçesi dahil Tatarca, Kazakça, Özbekçe, Uygurca gibi Asyatiktir. Ortadoğulu falan değildir, Altay dil ailesine mensuptur. Arapça ise Afro-Asyatik dil familyasının fasikülüdür; İsa'nın Aramicesi, Yahudilerin İbranicesi gibi Kenanidir, Sami dilleri koluna aittir...
***
Yazmaktan yorulan ellerime, kalem tutmaktan kasılan, titreyen parmaklarıma sanki ilk defa görüyormuş gibi dikkatle, merakla bakıyorum. Kan kusarak ölen mercek ustası bir dostu hatırlıyor zihne düşen resim. Ne diyor Hegel? "Spinoza, modern felsefede kesin yön verici bir noktadır. Seçenek şudur: Ya Spinozacısın ya da felsefeye paydos" (Bkz. Hegel, Seçme Parçalar, s. 461)
Doğru, bir kuvvet başka bir kuvvet tarafından engellenince yön değiştirir. Dünya tarihi, birbirlerinin üzerine yığılan bu tür çekim alanı yaratan fikirlerin tarihidir. İnsanlar konuşladıkları pozisyonlarda lunaparkların içbükey, dışbükey aynaları gibi sabit ve dik durarak kararlılıkla müşterilerini cezbedeceklerdir. Bugün daha bariz anlaşılıyor ki geleceğe yön verecek siyasi tercihler, kurucu metinler kolektif bilinci yaralayan en basit gerçeklerden hareket edeceklerdir.
***
RSDİP, Mart 1898'de Minsk'te kurulur ve 1. Kongre'sini gerçekleştirir. Boris Eidelman'in liderliğinde Stephan Radchenko, Aaron Kramer, Aleksandr Kramer, Aleksand Vannonsky, Abram Mutnik, Kazimir Petrusevich, ve Shemel Kats, Natan Vigdorchik'ten oluşan ekibin önemli kısmı daha sonra Menşevik olarak adlandırılacak oluşumun üyesidir. Lenin kurucular arasında yoktur. ( Bkz. Kotkin, s. 64) Troçki, Bolşevizmin Kurucu Kongresi" olarak Londra'daki 2. Kongre'yi adres gösterir (s. 108) "Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, 1899-1904: Iskra'ya ve Erken Menşevizme Karşı Ekonomist Muhalefetin Belgeleri" Şubat-Mayıs 1914'te yazdığı ve Prosveşçeniye dergisinin 4, 5 ve 6. sayılarında Nisan, Haziran 1914'te yayımlanan (Bkz. UKKTH Agora Kitap s. 117) makalede defaatle kullandığı (s. 101, 104, 105, 106, 110 vd. ) "1903, İkinci Kongre" ibaresi geçmektedir. Bu anlatıma göre RSDİP 1. Kongresi 1898 Mart'ında Minsk'te yapılan kongreyi Lenin "Kuruluş Kongresi" olarak kabul etmektedir.
SSCB Komünist Partisi (SSCB), orijinal olarak Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) 1898'de kurulmuş ve 1952'ye kadar VKP(b) adını taşımış, ardından SSCB Komünist Partisi (SSCB) olmuştur. Toplam 28 kongre yapılmıştır (1-6. kongreler öncül partiler dönemine ait olsa da, geleneksel olarak dahil edilir). Kongreler, partinin en yüksek karar organıydı ve her kongreden sonra Merkez Komite (MK) seçilir, MK ise Politbüro'yu (veya 1952-1966 arası Presidyum'u) belirlerdi. Politbüro, partinin fiili yönetim organıydı.
SSCB Komünist Partisi Kongreleri, kronolojik:
1. Kongre (1898, Minsk)
Merkez Komite: Tam liste yok (öncül parti dönemi, 9 üye). Asil üyeler: Georgy Plekhanov (1856–1918), Julius Martov (1873–1923), Pavel Axelrod (1850–1928). Politbüro: Yok.
2. Kongre (1903, Brüksel/Londra)
Merkez Komite: 25 tam üye, 8 aday. Asil üyeler: Vladimir Lenin Ulyanov, (1870–1924), Georgy Plekhanov (1856–1918), Julius Martov (1873–1923) Pavel Axelrod (1850–1928) Vera Zasulich (1849–1919) Politbüro: Yok.
3. Kongre (1905, Londra)
Merkez Komite: 38 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Plekhanov (1856–1918), Martov (1873–1923), Aleksandr Bogdanov (1873–1928) Politbüro: Yok.
4. Kongre (1906, Stockholm)
Merkez Komite: 25 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Bogdanov (1873–1928), Martov (1873–1923).
Politbüro: Yok.
5. Kongre (1907, Londra)
Merkez Komite: 26 tam üye. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Bogdanov (1873–1928), Martov (1873–1923), Vera Zasulich (1849–1919).
Politbüro: Yok.
6. Kongre (1917, Petrograd)
Merkez Komite: 21 tam üye, 10 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Lev Kamenev (1883–1936), Grigory Zinoviev (1883–1936), Joseph Vissarionovich Dzhugashvili Stalin (1878–1953), Leon Trotsky (Lev Davidovich Bronstein, (1879–1940)
Politbüro (Geçici): Asil üyeler:
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Grigory Isidorovich Sokolnikov (1888–1939)
Andrei Sergeyevich Bubnov (1884–1938)
7. Kongre (1918, Moskova)
Merkez Komite: 50 tam üye, 40 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Yakov Sverdlov (1885–1919).
Politbüro: Yok (MK yönetiyordu).
8. Kongre (1919, Moskova)
Merkez Komite: 19 tam üye, 10 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Nikolai Bukharin (1888–1938), Mikhail Kalinin (1875–1946).
Politbüro (İlk kalıcı, 25 Mart 1919): Asil üyeler:
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Nikolai Nikolayevich Krestinsky (1883–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Aday üyeler: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
9. Kongre (1920, Moskova)
Merkez Komite: 27 tam üye, 14 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Bukharin (1888–1938).
Politbüro: Asil üyeler:
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Nikolai Nikolayevich Krestinsky (1883–1938) Aday: Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
10. Kongre (1921, Moskova)
Merkez Komite: 25 tam üye, 15 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Trotsky (1879–1940), Stalin (1878–1953), Kamenev (1883–1936), Vyacheslav Molotov (Gerçek soyadı Skryabin, 1890–1986).
Politbüro: Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Yedek üyeler:
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
11. Kongre (1922, Moskova)
Merkez Komite: 27 tam üye, 17 aday. Asil üyeler: Lenin (1870–1924), Stalin Genel Sekreter seçilir (1878–1953), Trotsky (1879–1940), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Vladimir Ilyich Lenin (1870–1924)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940)
12. Kongre (1923, Moskova)
Merkez Komite: 40 tam üye, 23 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Bukharin (1888–1938), Alexei Rykov (1881–1938).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Georgy Leonidovich Pyatakov (1890–1937)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Aday üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
13. Kongre (1924, Moskova)
Merkez Komite: 53 tam üye, 38 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Rykov (1881–1938), Bukharin (1888–1938).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Yedek üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Nikolai Aleksandrovich Uglanov (1886–1937)
14. Kongre (1925, Moskova)
Merkez Komite: 63 tam üye, 44 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Bukharin (1888–1938), Zinoviev (1883–1936), Kamenev (1883–1936), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Grigory Yevseyevich Zinoviev (1883–1936)
Lev Borisovich Kamenev (1883–1936)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936)
Lev Davidovich Trotsky (1879–1940) Aday üyeler:
Felix Edmundovich Dzerzhinsky (1877–1926)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Nikolai Aleksandrovich Uglanov (1886–1937)
15. Kongre (1927, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Bukharin (1888–1938), Rykov (1881–1938), Tomsky (1880–1936), Molotov (1890–1986).
Politbüro: Nikolai Ivanovich Bukharin (1888–1938)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Alexei Ivanovich Rykov (1881–1938)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Mikhail Pavlovich Tomsky (1880–1936) Yedek üyeler:
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Jozef Kozioł (Josef Kosior, 1891–1939)
16. Kongre (1930, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday. Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Molotov (1890–1986), Kaganovich (1893–1991), Kliment Voroshilov (1881–1969), Sergey Kirov (1886–1934).
Politbüro: Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Jozef Kozioł (Josef Kosior, 1891–1939)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969) Yedek üyeler: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Karl August Bauman (1892–1937)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
August Ivanovich Kossior, (1896–1939)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
17. Kongre (1934, Moskova)
Merkez Komite: 71 asil üye, 68 yedek (Büyük Temizlik'te çoğu idam edildi). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Kirov (1886–1934), Molotov (1890–1986), Voroshilov (1881–1969), Kaganovich (1893–1991).
Politbüro: Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Sergey Mironovich Kirov (1886–1934) Josef Kosior, (1891–1939) Valerian Vladimirovich Kuibyshev (1888–1935)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Yan Ernestovich Rudzutak (1885–1938)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969) Yedek üyeler: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Karl Bauman (1892–1937) Vlas Chubar (1891–1939)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946) August Kossior (1896–1939) Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Pavel Postyshev (1887–1939)
18. Kongre (1939, Moskova)
Merkez Komite: 71 tam üye, 68 aday (Temizlik sonrası yenilendi). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Molotov (1890–1986), Voroshilov (1881–1969), Kaganovich (1893–1991), Andreyev (1895–1973).
Politbüro: Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953) Yedek üyeler: Lavrentiy Pavlovich Beria (1899–1953)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
19. Kongre (1952, Moskova)
Merkez Komite: 125 tam üye, 125 aday (Presidyum'a dönüştü). Asil üyeler: Stalin (1878–1953), Malenkov (1901–1988), Beria (1899–1953), Khrushchev (1894–1971), Molotov (1890–1986).
Politbüro (Presidyum, 25 tam üye): Asil üyeler:
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Artyom (Fyodor Sergeyev, 1893–1921)
Lavrentiy Pavlovich Beria (1899–1953)
Aleksey Ivanovich Bogov (doğum, ölüm bilinmiyor–?)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Sergey Vasilyevich Vavilov (1891–1951)
Vasily Sergeyevich Zverev (1884–1966)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Mikhail Ivanovich Kalinin (1875–1946)
Aleksey Aleksandrovich Kuznetsov (1905–1950)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Panteleimon Kondratyevich Ponomarenko (1902–1984)
Matvei Fyodorovich Shkiryatov (1883–1954)
Joseph Vissarionovich Stalin (1878–1953)
Ivan Fyodorovich Tevosyan (1902–1980)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894-1971)
Vlas Yakovlevich Chubar (1891–1939)
Aleksandr Ivanovich Chuyev (1914–1983)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970) Yedek üyeler: Alekseyev, Mir Jafar Bagirov (1896–1956)
20. Kongre (1956, Moskova)
Merkez Komite: 133 Asil 122 yedek. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Molotov (1890–1986), Malenkov (1901–1988), Mikoyan (1895–1978), Suslov (1902–1982).
Politbüro (Presidyum): Asil üyeler:
A.I. Aristov (1902–1970)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Lazar Moiseyevich Kaganovich (1893–1991)
Aleksey Ivanovich Kirichenko (1908–1975)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Mikhail Georgiyevich Pervukhin (1904–1978)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Otto Vilgelmovich Kuusinen (1881–1964)
Pyotr Nikolayevich Pospelov (1898–1979)
Nikolai Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982) Yedek: Aleksandr Pavlovich Belyaev (1911–?)
21. Kongre (1959, Moskova)
Merkez Komite: 126 tam üye, 91 aday. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Mikoyan (1895–1978), Suslov (1902–1982).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Yevgeny Aleksandrovich Vuchetich (1908–1974)
Vladimir Ivanovich Dekanozov (1891–1953)
Zaporozhets (Zaporozhets, 1906–1989)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Georgy Maksimilianovich Malenkov (1901–1988)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Vyacheslav Mikhailovich Molotov (1890–1986)
Ashot Ashotovich Musaelyan, 1904–1975)
Nikolai Andreyevich Nasyrov (1918–1990?)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Pyotr Nikolayevich Pospelov (1898–1979)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Yedek: Belyaev (1911–?)
22. Kongre (1961, Moskova)
Merkez Komite: 175 tam üye, 155 aday. Asil üyeler: Khrushchev (1894–1971), Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Podgorny (1903–1983).
Politbüro (Presidyum): Aleksandra Aleksandrovna (doğum, ölüm bilinmiyor)
Anashkin (Viktor Anashkin, 1915–?)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Ivan Ivanovich Yefremov (1904–?)
Zelenov (Nikolay Zelenov, 1909–?)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Boris Yefimovich Kovalev (1911–?)
Nikita Sergeyevich Khrushchev (1894–1971)
Aleksey Aleksandrovich Kuznetsov (1905–1950, yeniden?)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Usman Kosimov Mukhitdinov (1913–?)
Nikolay Grigoryevich Ignatyev (1908–1986)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Nikolay Mikhailovich Shvernik (1888–1970) Aday: Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
23. Kongre (1966, Moskova)
Merkez Komite: 195 tam üye, 165 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Podgorny (1903–1983), Mazurov (1914–1989).
Politbüro (Presidyum'dan Politbüro'ya dönüş)
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973, yaşlı)
Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Kliment Yefremovich Voroshilov (1881–1969)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Ivan Ivanovich Yefremov (1904–?)
Nikolay Zelenov (1909–?)
Leonid Fyodorovich Ilyichev (1913–1991)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Boris Yefimovich Kovalev (1911–?)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Anastas Ivanovich Mikoyan (1895–1978)
Usman Kosimov Mukhitdinov (1913–?)
Nikolay Grigoryevich Ignatyev (1908–1986)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Yekaterina Alekseyevna Furtseva (1910–1974)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Nikolay Mikhailovich Shvernik (1888–1970)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994) Aday: Vladimir Yefremovich Demichev (1917–?)
24. Kongre (1971, Moskova)
Merkez Komite: 241 tam üye, 152 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Kirilenko (1906–1990), Mazurov (1914–1989), Haydar Aliyev (1923–2003).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Heydar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Vladimir Vasilyevich Shcherbitsky (1918–1990)
Fyodor Davydovich Kulakov (1918–1978)
Andrey Pavlovich Kirillov (1915–1988) Yedek üyeler:
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Pyotr Vasilyevich Fedorenko (1907–1989)
Vitaly Vasilyevich Fedorchuk (1918–2011)
Boris Aleksandrovich Gromov? (Gromyko, Andrey Andreyevich Gromyko 1909–1989)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
25. Kongre (1976, Moskova)
Merkez Komite: 287 tam üye, 139 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982), Kosygin (1904–1980), Suslov (1902–1982), Kirilenko (1906–1990), Kunaev (1912–1993), Aliyev (1923–2003).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990)
Aleksey Nikolayevich Kosygin (1904–1980)
Kirill Trofimovich Mazurov (1914–1989, emekli)
Dmitry Stepanovich Polyansky (1917–2001, atıldı)
Nikolay Viktorovich Podgorny (1903–1983)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Pyotr Yefimovich Shelest (1908–1996)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Heydar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Andrey Andreyevich Andreyev (1895–1973)
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Gennady Ivanovich Voronov (1910–1994)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Pyotr Vasilyevich Fedorenko (1907–1989)
Vitaly Vasilyevich Fedorchuk (1918–2011)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Yuri Vladimirovich Andropov (1914–1984)
Konstantin Ustinovich Chernenko (1911–1985)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Aday üyeler:
Ivan Vlasovich Kapitonov (1919–2002)
Rashidov (1915–1983), Romanov (1923–2008), Solomentsev (1916–2008), Sokolov (1911–2012), Ustinov (1908–1984), Shcherbitsky (1918–1990)
26. Kongre (1981, Moskova)
Merkez Komite: 319 tam üye, 171 aday. Asil üyeler: Brezhnev (1906–1982),
Suslov (1902–1982),
Tikhonov (1905–1997), Andropov (1914–1984), Chernenko (1911–1985), Gromyko (1909–1989).
Politbüro: Leonid Ilyich Brezhnev (1906–1982)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Mikhail Andreyevich Suslov (1902–1982)
Aleksey Vasilyevich Kirilenko (1906–1990, emekli)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Dmitry Fyodorovich Ustinov (1908–1984)
Yuri Vladimirovich Andropov (1914–1984)
Konstantin Ustinovich Chernenko (1911–1985)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Arvid Yanovich Pelshe (1899–1983)
Grigory Vasilyevich Romanov (1923–2008)
Geidar Alirza oglu Aliyev (1923–2003)
Dinmukhamed Akhmedovich Kunaev (1912–1993)
Shamad Mamed oglu Rashidov (1917–1983)
Fyodor Davydovich Mortazavi?
Fikryat Akhmed oglu Demirchiyev (1925–?)
Boris Aleksandrovich Solomentsev (1916–2008)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1937–2012) (1926–2018)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Ivan Vasilyevich Kapitonov (1919–2002)
Aday üyeler:
Georgy Aleksandrovich Vorotnikov (1926–2018)
Masherov (1918–1980), Shcherbitsky (1918–1990)
27. Kongre (1986, Moskova)
Merkez Komite: 307 tam üye, 100 aday. Asil üyeler: Gorbachev (1931–2024), Ligachev (1920–2021), Ryzhkov (1929–2020), Yakovlev (1923–2011), Chebrikov (1923–1999).
Politbüro: Mikhail Sergeyevich Gorbachev (1931– 2024) Grigory Vasilyevich Romanov (1923–2008)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Viktor Vasilyevich Grishin (1914–1985)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Vladimir Ivanovich Dolgikh (1924–2021)
Lev Nikolayevich Zaykov (1922–2000)
Mikhail Vasilyevich Zimyanin (1917–1990)
Boris Konstantinovich Pugo?
Yegor Kuzmich Ligachev (1920–2021)
Vadim Andreyevich Medvedev (1925–2024)
Nikolay Ivanovich Ryzhkov (1929–2020)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Aleksandr Nikolaevich Yakovlev (1923–2011)
Viktor Mikhailovich Chebrikov (1923–1999) Yedek: Boris Karlovich Pugo (1937–1991),
Boris Yeltsin (1931–2007)
28. Kongre (1990, Moskova)
Merkez Komite: 433 tam üye Asil üyeler:
Gorbachev (1931–2022),
Ivashko (1932–1992),
Bakatin (1937– 2022),
Kryuchkov (1924–2007),
Nazarbayev (1940–hayatta).
Politbüro: Mikhail Sergeyevich Gorbachev (1931–2022) Vladimir Antonovich Ivashko (1932–1992)
Vadim Viktorovich Bakatin (1937–2005? 2022)
Yury Prokofyevich Bratchenko (1933–?)
Viktor Mikhailovich Chebrikov (1923–1999)
Fikryat Akhmed oglu Demirchiyev (1925–?)
Nikolay Vladimirovich Gidaspov (1931–2021)
Andrey Andreyevich Gromyko (1909–1989)
Vladimir Ivanovich Gurenko (1940–?)
Lev Nikolayevich Karavayev (?)
Konstantin Fyodorovich Katushev (1927–2010)
Vladimir Aleksandrovich Kryuchkov (1924–2007)
Yegor Kuzmich Ligachev (1920–2021)
Anatoly Ivanovich Lukyanov (1930–2008)
Lev Borisovich Melnikov (1906–1981)
Vasily Ivanovich Nikonov (?)
Boris Yefimovich Puškarev (?)
Boris Dmitrievich Razumovsky (1933–?)
Nikolay Ivanovich Ryzhkov (1929–2020)
Yefgeny Aleksandrovich Stroyev (1937–hayatta)
Nikolay Aleksandrovich Tikhonov (1905–1997)
Vitaly Ivanovich Vorotnikov (1926–2018)
Aleksandr Nikolaevich Yakovlev (1923–2011)
Boris Nikolayevich Yeltsin (1931–2007)
***
Hikâye, "Samarra'da Randevu" (Appointment in Samarra) olarak bilinir ve genellikle Somerset Maugham tarafından 1933'te yayımlanan bir kısa hikâye olarak tanınır. Ancak, Maugham bu anlatıyı bir Mezopotamya masalından uyarladığını belirtmiştir. Söylencenin kökeni, İslam dünyasında yaygın olan bir kıssaya dayanır ve özellikle Sufi geleneğinde sıkça anlatılır. Bu tür hikâyeler, kaderin kaçınılmazlığı temasını işler. Orijinal anlatıcının kim olduğu kesin değilse de, hikâye anonim bir halk masalı olarak kabul edilir. Maugham tarafından modern bir şekilde yeniden kaleme alınanan mesel şöyledir:
Ölüm: Samarra'da buluşalım
Bağdat’ta bir tüccar, alışveriş yapması için uşağını pazara yollar. Bir süre sonra uşak, yüzü kireç kesilmiş bir halde, titreyerek geri dönüp şunları söyler:
“Efendim, tam pazar yerine varmıştım ki, kalabalıktan tuhaf bir adam beni itti, dönüp bakınca onun ölüm olduğunu gördüm. Bana ödevini yapmamış bir öğrenciye öğretmeninin bakması gibi hem şaşkın hem de tehditkâr bir tebessümle baktı. Şimdi bana ödünç bir at verirseniz bu şehirden ve kaderimden kaçacağım. Samarra’ya gideceğim. Ölüm beni orada bulamaz."
Bunun üzerine tüccar, atını adama ödünç verir. Uşak, ata binip mahmuzlarını hayvanın sağrısına geçirir ve dörtnala çekip gider.
Bir müddet sonra tüccar pazar yerine iner, kalabalığın arasında Ölüm’ü görünce yanına sokulup, "bu sabah uşağıma niye tehditkâr davrandın?" diye sorar.
Ölüm, "Tehditkâr bir hareket değildi o, sadece şaşkınlığımın bir ifadesiydi. Onu Bağdat’ta görünce şaşırdım, çünkü onunla bu akşam Samarra’da bir randevumuz var!" der.
***
Olympos'taki tanrıların ateşini çalan ölümsüz Prometheus'u Zeus'un kartalı, ciğerini parçalayarak cezalandırır. Aiskhylos (MÖ 525 - 456) Zincire Vurulmuş Prometheus'ta şöyle yazar: Şunu bil ki şu kötü kaderimi, senin köleliğine değişmem dünyada, Zeus'a uşak olmaktansa, şu kayanın kulu olmak yeğdir bana. Şiiri paylaşan Marx, "Prometheus, felsefe takviminin en yüce azizi ve şehididir" der. Ölümsüz Prometheus sonsuza kadar sürecek cezanın ve acının kurbanı olur.
Resim: Theodoor Rombouts, (1597–1637)
***
10 Eylül 2025
Hayat çok katmanlı kompozit malzemeden oluşur. Psikoloji, yatırım yaptığınız kimliktir. Maddesi, öznesi ve plastitesi olan benzerlerinden ayrılmış tekil bilinçtir. Anlam'a doğruluğunu bahşeden içine doğduğu ve yaşadığı dünyadır. Önkabuller, verili olanın imkan ufkuna yansır. Projeksiyon ekonomi politikin nefesi ve refleksiyonudur. Mantık doğru bir çizgide ilerlemediğinde diyalog sonlandırmalıdır. Günümüzdeki güncel tartışma düşüncenin karşı tezi değil bir fetüste oluşum halindeki düşünceyi katmanlarda yaratamadan boğmanın, rakibi aşındırmanın refleksidir. Sağlıklı iletişim, benzer bilgilerle ufka farklı zaviyeden bakmalarına rağmen zihnen eşit olanlar arasında gerçekleşir. İnsan, kendi düşünce akışı içinde sınırsıza bir sınır çizer, bir form verir, kendi görsel haritasında yepyeni bir coğrafyayı tohumlar, yaratır, mekanları akitle inşa eder. "Anlam" bir sözcüktür ve tek başına ses getirmekten yoksundur, fragmanlar ancak bağlantılara köprü olduğunda farkındalık yaratır.
***
İbn Haldun'a atfedildiği gibi keşke coğrafya kader olsa da Sinoplular Diogenes'in, Aydınlılar, Didimliler Thales'in, Denizlililer Epiktetos'un, Çanakaleliler Straton'un, Efesliler Herakleitos'un, Efesli Artemidorus Daldianus'un Tarsuslular Stoacı Zenon'un, Niğdeliler Apollonios'un, Çanakaleliler Aristoteles'in mirasına sahip çıkıp bu filozofların hemşerisi olmakla övünselerdi.
***
Suya atılan taşın etrafında giderek büyüyen hareler halinde dalga oluşturması gibi refah, yakın çevreden başlar. Siyasetçinin kalabalıklara verdiği bağış, bağışlanmanın bedelidir. Monarkın örfü, ahlakın mezarıdır. Tarihin bilinciyle, bilincin tarihi birbirini olumlamaz. Tarihin bilinci, çokluğun ıstırabına karşı azınlığın istibdatıdır. Bilincin tarihi, azınlığın ıstırabına karşı çoğunluğun istibdatıdır. İlkinde tahakküm eden güç azınlıktır. Diğeri ise kitlelerin, yaratıcı azınlığa zulmudür.
***
Nietzsche, 1872'de dersine şu cümleyle başlar: Felsefe herkesin gözü önünde duran şeye şaşkınlıkla bakmaktır. Wittgenstein ise Kesinlik Üstüne'nin 467. fragmanında şunu yazar: Bir filozofla oturuyorum. Bir ağacı göstererek defalarca "onun bir ağaç olduğunu biliyorum", diyor. Deli değil sadece felsefe yapıyoruz. Kaynak, 1872 yazında verdiği "Die vorplatonischen Philosophen" konulu dersi. Aktaran: Christian J. Emden, Modern Siyasal Düşünce ve Friedrich Nietzsche
***
7 Eylül 2025
Francis Fukuyama'ya atfedilen Tarihin Sonu tezi aslında Marxsist öngürünün "sıralı toplum" tezlerinin bir yansımasıdır. Engels, Köken'de üreticilerin özgür ve eşit bir birlik temeli üzerinde yeniden düzenlenecek toplum eski mekanizmayı asar-ı atika müzesinde, çıkrık ve tunç baltanın yanına koyacaktır, der. Bütün tarih, sınıf mücadelesinin tarihidir" cümlesi bir kralcı olan liberal Fransız siyasetçi/tarihçi François Guizot'ya (1787-1874) aittir. Fukuyama Marx'tan etkilenmiştir. Bkz. Felsefenin Sefaleti son paragraf: Sınıfların ve sınıf karşıtlıklarının bulunmadığı bir düzende toplumsal evrimler artık politik devrimler olmaktan çıkacaktır..
***
Toplumun sürükleyici akil kişisi, Sartre'ın tarifiyle sorumlusu olan entelektüelin sürekli şapkadan tavşan çıkartmak gibi bir misyonu yoktur. Münevver eleştirisi yapma dürtüsüyle mürekkeplerini ucuz espri uğruna satanların müşterileri vasatlıkla yetinebilirler. Uykusuz, Penguen, Leman, Limon, N'aber vd. dergilerde yer alan sersem sepelek çizgi örneklerine telif hakkı davalarına muhatap olmamak için yer veremiyoruz. Ancak karikatürleştirme ihlalleriyle yaşadığımız toplumda "aydın" giderek daha da müttefiksiz kalan bir anomali haline gelmektedir.
***
Doğanlar ile ölenler kıyasladığında dünya büyük bir mezardır. Bazıları başka bir dünyanın umudunu şaşılık alameti olarak görebilir. Ne ki acıların üzerini örten kesif bulutu algılamadan dünyayı zebanilerin istilasına uğramış korkunç bir rüya olarak tasvir etmek kaba romantizmdir. Devletler, şiddet aygıtını kurumsallaştıran ve gerektiğinde ihraç eden yapılardır. Filistin, Filistinlilerindir. Gazze için her şeyi söyleyip hiçbir şey yapmayanların safında olmanın utancı büyük bir vebaldır, insanlık kan ağlıyor. Kendi mezalimine yer açmak için her an emperyalizme lanet yağdıranlar bilmelidir ki mazlumların dostu cebrin, şiddetin mağduru olan halklardır.
***
6 Eylül 2025
Mümkün, zaten olan değildir. Tarihin bir yerinde, mücbir bir sebeple sıradışı bir tezahür, bir anomali, bir emrivaki neden olarak zuhur edendir. Şartların edepsizce yarattığıdır. Gün ışığı görmemiş karanlık sorulara kanat takan cevaplar vardır. Bir düşünürü henüz düşünmediği şeylere cevap vermeye hazırlayan hayatın akışıdır. Felsefede retorik kalıplar, sıkıcı tekrarlar, becerinin bittiği ve zekanın tükendiği yerde başlar.
***
Hoş olmayan şeyleri görmezden gelin, nahoş olanların üzerinden sekerek atlayın, su birikintisiyle karşılaştığınızda sıçrayın, bilmediğiniz topa girmeyin, çözemeyeceğiniz düğümlere arkanızı dönün; sakın üzmeyin kendinizi.
***
Ortam karanlık, güven duygusu ne kadar zedelenmişse verilen mesaj da bir o kadar kaygı verici olur. Ceza faili etkisizleştirirken etkiyi toplumsallaştırır. Azabı bireysel olmaktan çıkartarak kamusallaştırır.
***
Geçmişin şimdiye dahil edilmesi şimdinin geleceğinde açılan bir yaradır. Sürünün arzusu, güruhun bereketiyle sınırlıdır. Siyasetçi, kendi çıkarını toplumun menfaati gibi takdim edecektir. Değişmez, bütüncül bir anlamlandırma rejimine sahip olabilseydik mana ve maksat ile atıf yapılacak sembol örtüşürdü. Bugünü anlatacak kelimeler sahtekarlık, sersemlik, cüret, karanlık, zor ve tekinsizliktir. Yapısal kusurlardan oluşan bir siyasal imalatı eğer beşeri gücü varsa dayatmalar yaşatır.
***
Düşüncelerin kullanım değeri, anıların değişim bedeli vardır. Mizah olarak görülen eleştiri mahrem derinliklerden, zihinsel duvarlar içinde zoraki tutulan ilişkilerden bahsediyordur. Yarayı deşerken toplum üstüne düşünür. Operatif olan hiciv tamamen reflektiftir.
***
Spinoza, Georg Hermann Schuller'e yazdığı Ekim 1674 tarihli 58. mektupta "Havaya atılan taşın eğer bilinci olsaydı yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı" der. Cümlenin Latince orijinali şöyle: Sicut lapis qui in aerem proiicitur si conscientiam haberet putaret se ex suo arbitrio cadere.
Spinoza'nın Georg Hermann Schuller'e yazdığı 58. mektubun (Ekim 1674) kısaltılmış Türkçe çevirisidir.
B.D.S.'den pek biligli ve tecrübeli beyefendi G. H. Schuller'e [57. Mektuba cevaben yazılmıştır.]
Pek tecrübeli beyefendi,
Dostumuz J.R.'in yazdığı mektubun gölgede kalan bazı ifadelerine cevap verme ihtiyacı duydum. Descartes'in "De l'Homme" (Latince: De Homine) / "İnsan Üzerine" kitabında, benim dostumun değelendirdiği gibi insan iradesinin ne kadar güçlü ve ne kadar zayıf olduğu konusunda kesin bir görüş yoktur. Tüm bunların ötesinde, insanın kendi öz iradesiyle hareket ettiği kadar dış etkenlerle de şekillendiği bir gerçektir. Bu gerçek, insanın özgür iradesini sınırlayan bir durum yaratır. Bununla birlikte, bu durumun insan iradesini tamamen yok ettiğini söyleyemeyiz. İnsanın kendi bilinciyle hareket ettiği durumlar vardır ve bu durumlar, iradenin özgür bir şekilde işlediğini gösterir.
Örneğin, havaya atılan bir taş eğer bilinci olsaydı, yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı. Ancak bu, taşın kendi iradesiyle hareket ettiğini değil, doğanın yasalarına tabi olduğunu gösterir.
İnsanın durumu da buna benzerdir. Bizler, kendi irademizle hareket ettiğimizi sanırız, ancak çoğu zaman dış etkenler ve doğanın yasaları bizi yönlendirir. Bu nedenle, iradenin özgürlüğü tartışılır bir konudur. Descartes’in görüşleri bu noktada bize bir ışık tutabilir, ancak kesin bir sonuca varmak için daha derin bir inceleme gereklidir.
Pek bilgin beyefendi, bu konudaki düşüncelerimi sizinle paylaşmaktan mutluluk duydum. Sizin de bu konuda görüşlerinizi bekler, size sağlık ve esenlik dilerim.
Saygılarımla,
B.D.S.
Ekim 1674
***
4 Eylül 2025
Gerçi palamut ciddiyetinin yakıştığı bazı meslekler vardır ama mizah yönünden nasipsiz olan filozoflar genellikle nükteden uzak olurlar. Zizek bu konuda bir istisnadır. Türkiye'de sosyalist hareketler üzerine bir risale yazan Münir Süleyman Çapanoğlu'nun "Basın Tarihimizde Mizah Dergileri" adlı bir derlemesi var. Araştırmacılar için iyi bir kaynaktır. Mizah yapmak için ya gerçeği tepetakla etmek ya da iç/dış bükey aynalarda olduğu gibi görüntüyü ve hakikati deforme etmek gerekir. Hegel, "Mutsuz bilincin karşısında komik bilinç bulunur" der. Mizah gevrek bir sırıtıştan, eblehleri besleyen yemlemelerden öte bir zekayı gerektirir. Eğer konuşma ve iletişim sağlamada makbul bir amaç varsa alay etmek, kişinin söylediği ve savunduğunun anlaşılmasını engelleyen kötü bir stratejidir. Tabii ortada bir nosyon, bir fikir varsa söylediklerimiz geçerlidir. Nietzsche'den Oğuz Atay'ı ayıran mizah ve umuttur. Tüm çürümüş yapıları kökünden sökmeyi isteyen her öznenin yoldaşı ve edebi failidirler. Ancak fiiliyattaki konum genellikle modern olana yabancılaşan ve trajedijileriyle tarihi geriye götürenlerin stratejilere katkı sağlamak olur. Turgut Çeviker'e bir selam vererek ükemizde yayımlanan mizah dergilerinin yaklaşık birbuçuk asırlık kronolojisi şöyle sıralayabiliriz: Diyojen (1869) Terakki (1870) Letaif-i Asar (1871) Çıngıraklı Tatar (1873) Âyine (1875) Kahkaha (1875) Çaylak (1876) Diken (1908) El Üfürük (1908) Guguk (1908) Kalem (1908) Karagöz (1908) Cem (1910) Yarım Ay (1920) Güleryüz (1921) Akbaba (1922) Aydede (1922) Zümrüd-ü Anka (1923) Karikatür (1936) Markopaşa (1946) Karakedi (1951) Tef (1954) Dolmuş (1956) Ustura (1969) Gırgır (1972) Salata (1972) Çarşaf (1975) Fırt (1976) Dıgıl (1977) Limon (1985) Hıbır (1989) Pişmiş Kelle (1990) Leman (1991) L-Manyak (1996) Kemik (2001) Lombak (2001) Penguen (2002) Uykusuz (2007) Naber (2008) Bayan Yanı (2012) OT (2013) Misvak (2014)
***
3 Eylül 2025
Hatırlamak azaptır, sorumluluktur. Şayet unutmasak, beşeri hayatın bunca yükünü nasıl taşırdık!İnsanlar, yorgun belleklerinde kendilerine biraz yer açmaya karar verdiklerinde acılarını değil daha çok mutluluk anılarını silerler. Acı, güçsüz/çaresiz kaldığında kendini kamuya açar "vicdan" olur. Örneklerdeki gibi güçlü olduğunda ise "hınç" olarak varını yoğunu ortaya koyar. Hatırlamak onarıcı değil çoğunlukla yaralıyıcıdır. Psikanalizin köklerini oldukça gerilerde, Platon, Menon diyalogunda bulabiliriz. Sokrates, öğrenmenin hatırlamak olduğunu ispatlamaya girişir. Antik Yunan'dan İsa'ya geçildiğinde itiraf, Hristiyanlık'ta yedi temel sakramentten biri olarak karşımıza çıkar. Ne var ki eksiği bulabilmek hedefi bütünü görebilmeyi gerektirir.
***
Fenomenler, şeylerin göründüğü hâliyle temsilleri, numenler ise şeylerin olduğu hâliyle temsilleridir; amenna. Ancak ilişkileri "tasarım" olarak kavramsallaştıran nedir? Duyarlığın, kültürel "şey"in tanımı yetersiz; mantıksal ayrımın altında yatan kendinden bir neden daha vardır. İnsan, özgür iradesini büyük bir boşlukta gerçekleştirmez. Baştaki konuya dönüyoruz: Kuvvetlerin etkisine hazır sahnede dönüşen esas figür nedir? Tabii ki kanlı canlı insanlardır, bireylerdir. Çoğul haliyle söylersek hareket halindeki toplumdur. Tecihler minor alanda hükmünü sürdürür. Çürüme içten, çekirdekten başlar ancak as'l değişim bir dış nedenle olur. Şeyler, nedenleriyle açıklanmak zorundadır. Spinoza ile devam edersek: "Sözgelimi, Tanrı'nın doğasını bildiğimiz takdirde Tanrı'nın varoluşunun olumlanması kendi doğamızdan ürer. Tıpkı üç açısının iki dik açıya eşit olmasının üçgenin doğasından kaynaklanması gibidir. (21. Mektup) Havaya atılan taşın eğer bilinci olsaydı yere kendi isteğiyle düştüğünü sanırdı. (58. Mektup) Üçgenin iradesi, üçgenin tabiatıdır. TPI, VI. Bölüm. vd.
***
2 Eylül 2025
Kapitalizm öncesi ekonomik sistemlerde soytarı kralın, marangoz demircinin, buğday yetiştiren çiftçi fırıncının; her meslek grubu bir diğerinin tamamlayıcısıdır. Burjuva üretim ilişkilerindeyse bütün işlikler, fabrikalar, meslekler, haneler ve tüm insanlar birbirlerinin rakibidir.
***
1 Eylül 2025
Hiçbir fikir boşluktan doğmaz. İlham, olan tasarımlara bazen refakat bazen de vekalet eder. Refakat edene sahici deriz. Vekalet edenin ise bir hikayesi mutlaka vardır ama o hikayenin kendine ait olduğunu kanıtlaması önemlidir. Medeniyetler savaşı zırvalıktır. Eşitsizliği tanımlamak gerekiyorsa tarihe gömülü duran ruhları çağırmak, ölüleri mezarlarından çıkarmak yerine bugünkü durumu yaratan dirilere bakmak, nefretin kaynağı aktörlerin rol aldığı kutupları adlandırmak, sınıfları ismiyle çağırmak gerekir. Siyasette her yeni ürün, varolan adaletsizliği pekiştirmiştir. Bazıları, bulunduğumuz dünyanın kaçış çizgisi, umuda açılan kapısıdır. Liberal demokratlar gibileri ise tıkalı bir damar.
***
31 Ağustos 2025
Tarihçi Publius Cornelius Tacitus'a (ms 56 - 120) göre
Calgacus’un Romalılar hakkında söylediği iddia edilen sözler, Agricola adlı eserinde yer alır. Tam metin, Tacitus’un Calgacus’a atfettiği bir konuşmadan alıntıdır ve Roma İmparatorluğu’nun yayılmacı politikalarını eleştiren güçlü bir retoriğe sahiptir. Metin, Agricola, 30-32. bölümlerinden Calgacus’un konuşmasının İngilizce çevirisinden Türkçeye uyarlanmış halidir.
Sınırsız talan arzularıyla önce karayı sonra denizi tüketinceye kadar yağmalayanlar dünyanın haydutlarıdır. Düşman zenginse açgözlüdürler; fakirse işgal ve iktidarla yetinirler. Ne doğu ne batı onları doyurabilmiştir. Zenginlik ve yoksulluğu aynı hırsla isterler. Yağmaya, katliama, talana "imparatorluk" adını verirler; arkalarında bir harabe bırakırlar ve buna "barış" derler.
Metnin orijinal Latincesi (Agricola 30.4-5):
“Raptores orbis, postquam cuncta vastantibus defuere terrae, mare scrutantur: si locuples hostis est, avari; si pauper, ambitiosi; quos non Oriens, non Occidens satiaverit. Soli omnium opes atque inopiam pari affectu concupiscunt. Auferre, trucidare, rapere falsis nominibus imperium, atque ubi solitudinem faciunt, pacem appellant.
Calgacus (bazen Calgacos veya Galgacus), MS 83 veya 84'te kuzey İskoçya'daki Mons Graupius Muharebesi'nde Gnaeus Julius Agricola'nın Roma ordusuyla savaşan Kaledonya Konfederasyonu'nun reisidir. Adı, Brittonik *calg-ac-os, 'bıçağa sahip' olarak yorumlanabilir.